28 Aralık 2018 Cuma

müslüman gibi görünme sanatı

Millet olma bilincinden; daralan, küçülen şeylere yönelme ve bunları aşırılaştırma sonucu putlaştırma süreci yaşıyor Müslümanlar. Hedefsizlik ve idealsizlik de denebilir. Kendinden, büyük düşünmekten, ufuksuzluğa yönelme de denebilir buna. Mitler, tarih öncesine ait arkaik, yeraltı ölüleri için bütün çabalar. Dirilmesi olmayan, olmayacak olan putçukları hedef seçme. Müslümanların başlıca belâsı.
Bu durumlar yöreden yöreye değişebiliyor. Müslümanlar çok ırklı, çok kültürlü, çok renkli özelliklere sahip. Bütünleşme gücü ve hedefi var iken, hedefsizlik temel ilke konumunda. Araplar aynı ırktan, aynı din ve kültürden olmalarına rağmen paramparça durumda. Burada ırkçı bir oluştan da söz edilemez. Çünkü aynı ırk ve kültüre mensup olmalarına rağmen onların hedef ve idealleri, putları çok daha farklı. Aşiret veya kabile ruhuyla bir oluş içindedirler. Onların idealleri dünyevi olmaktan öteye gitmiyor. Bu hedefsizlik sadece onlara özgü değil, hemen bütün Müslümanlar için geçerli.


Müslümanların millet olma bilinci giderek köreldi, sınırlı olarak düşünenler var. Alanlar giderek daralıyor. Devlet, büyük devlet olma düşünün çok ötesinde. Batılıların belirlediği sınırlar ile var olan devletçikler. Hiç birinin ne bir gücü ne bir etkisi var. Abede emperyal gücü Suriye’den çıkmaya karar verirken faturanın maliyetini Suudi Arabistan yüklüyor. Adamların ne bir riski ne bir zararı var. Can kayıpları ise hemen hiç yok gibi. Diğer devletçikler de şimdilik o yörüngede. Bu, elbette kendi başına olamama, iradesizlik ve tabiî korku. Korkunun etkisi çok büyük. Başlarını kaldırıp etraflarına bakamıyorlar. Kuşatılmışlık psikolojisi baskın. Diğer Müslümanlar ise benzer konumda. Kendilerine tanımlanmış sınırları putlaştırma onu koruma çabasındadırlar. Kendilerini nereye kadar koruyabilecekleri de belirsiz.
Yapay nesneler veya durumlar başlıca putları Müslümanların. Devlet olgusu bile tanımsız ve sınırsız, ya da küçük bir hedef. Müslümanların bütünleyen bir oluştan uzak. Devletçiklerin gücü birbirine. Kim kime güç yetirebilir, kim kimi ürkütebilir veya kabuğunda kalmaya zorlayabilir, bütün hedef bu. Türkiye için durum hiç de farklı değil. Misak-ı Millî sınırları hem yapay hem de zorlama. Kuruluşundan beri sorunlardan başını kaldıramıyor. Asıl neden de iç bütünlüğünün olamayışı. Gene yapay oluşlardan ötürü kavgalar bitmiyor. Bu, mezhep, ırk, siyasal görüş farklılıklarıdır. Bütünlüğü koruma adına ortada duran kavramlar da ayrıştırıcı, bütünleştirici değil. Tek ırk, tek devlet, tek bayrak gibi kabullenişler de bunların bir sonucu. Hem kendi içinde tatmin edicilikten uzak, hem de çevresindeki diğer Müslüman topluluklar için bağlayıcılığı var. Tamamen ayrıştırıcı ve uzaklaştırıcı bir durum var. İşin yadırganası tarafı şu ki kendi bayrağını mitleştirirken komşusunun bayrağını paçavra olarak niteleyebiliyor. Kendi topraklarını kutsarken başkalarının topraklarını dışlıyor, dikkate almıyor. Haklı olarak kendi topraklarında başkalarının varlık göstermesinden rahatsızken, başaklarının toprakları üzerinde hak iddiasında bulunabiliyor. Bütün bunlar birleştirici ortak ses olucu olmanın çok ötesinde.
İslâm’ın temel kavramlarını, laik, seküler, ırkçı, kabile veya aşiret için kullanabiliyorlar. Bir krallık İslâm dışı ne var ise yaşarken ve emperyalizme teslim olmuşken, İslâm’ın en temel simgesi altında bunları yapıyor. Allah’ın birliğini temsil eden bir kavramın altında yapıyor bunları. Onlar böyle de diğer Müslümanlar onlardan farklı mı? Hepsinin durumu ne yazık ki aynı. Laik, seküler, faizci, kumar oynatıcı bir devletin şehitlik kavramını kullanması da aynı. Putlar dünyasında ve gölgesinde dindarlık, Müslüman görünme çabaları tam anlamıyla yapay ve zorlama. Kimi şeyler var ki onlara asla ne dokunulabiliyor ne de yanaşılabiliyor. Bunları anlatmaya dilimiz varmıyor. Bunları yapanlar da muhafazakârlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder