27 Kasım 2018 Salı

Para ve Bilgi İlişkisi

İnsanı halife yapan en önemli özellik “bilgi”dir. Zira insan, bilgi sayesinde kâinatı idare ve imar eder. Onu diğer varlıklardan üstün yapan şey de bilgidir.
İnsan, bilgi sayesinde üretir ve bir şeyler yapar. Bu yüzden Mevlâ, yaratılışından hemen sonra Hazreti Adem’e “esmâ”yı öğretmiş yani ilim vermiştir.
Daha sonra da yine Adem Aleyhisselam’a “suhuf” ihsan edilmiştir.
***
İnsanın bazı bilgileri vehbî ve ilâhidir. Bazı bilgileri ise araştırma ve öğrenme ile elde ederiz. Yani insanın hakikati elde etmesi mümkündür.
Hakikat deyince ilk olarak varlığın bilgisi akla gelir. Yani insanın esas bilgisi, kâinatı bilmesidir. Tabi ki kendini ve yaratıcı bilmesi de gerekir.
***
İnsan, bilgisini kayıt altına almak ve sonraki nesillere ulaştırmak için söz kadar yazıyı da kullanmıştır. Yazının tarihi, İslam geleneğine göre, neredeyse insan kadar eskidir. Zira Hazreti Adem Aleyhisselam’a “suhuf” yani yazılı vahiy verilmiştir. Yazıyı asıl kullanan ve geliştiren kişinin ise İdris Aleyhisselam olduğu kabul ediliyor.
Yani yazı, ilk olarak, insana lazım olan kuralları muhafaza ve yeni nesillere ulaştırmak için kullanılmıştır.
Şu halde yazı, insanın bilgi ve becerisi için önemlidir. Yazı sayesinde kanunlar yapılmış, kurumlar kurulmuş ve mevcut tecrübeler sonraki dönemlere aktarılmıştır.
Şu halde yazı, insanın tarihte başardığı birçok şey için en önemli araçtır.
***
İnsanlık tarihi için önemli olan ikinci araç ise “para”dır. Paranın ne kadar eski olduğunu bilmiyoruz ama para da hayatımızdaki en eski şeylerden birisidir.
Para, insanların hem asli ihtiyaçlarını karşılamaları için bir araç; hem de devlet kurup yönetmek için önemli bir vasıtadır. Zira devlet, kurumlar ile olur. Kurumlar ise memur ve askerlerle. Asker ve memur ise ancak para ve mal ile mümkündür.
Yani para olmadan asker ve bürokrasi olmaz. Asker olmadan da devlet muhafaza edilemez. İç düzen de olmaz. Memur olmadan da kurumlar olmaz yani devlet, temel görevlerini ifa edemez.
***
İslam dininin kritik emirleri arasında “mal ve para” ile ilgili olanların olduğunu da unutmamak gerekiyor. Mesela faiz, Allah’a savaş açmak olarak nitelendirilmiştir ve para ile alakalıdır. Hazreti Ebubekir, zekât vermeyenlere karşı savaş ilan etmiştir ki zekât da malla alakalıdır.
Geçmişteki birçok kavmin helak edilme sebebi; “alış verişte hile yapmak” ve “paranın değeriyle oynamak” olarak ifade edilmiştir
***
Burada para ile bilgi arasındaki ilişkiye değinmek istiyoruz. Para ile bilgi arasındaki ilk ilişki; ticaretteki bilgi ve becerilerdir. Ticaret, coğrafya ve kültür gibi birçok bilgileri; muhasebe gibi çeşitli beceri ve teknolojileri gerektirmektedir.
Mesela günümüz ekonomi sistemi olan “bankacılık” da bir bilgi ve beceri işidir.
Şu halde bilgi olmadan ticaret olmaz. Ticaret ise paranın en fazla kazanıldığı ve en aktif olduğu yerdir.
***
Bilgi ile para arasındaki bir başka ilişki ise kullanılan araçlardır.
Eskiden para, maden imiş. Yazı da maden benzeri şeylere yani taşa yazılıyor idi.
Sonra yazı için kâğıt kullanılmaya başlanmış. Aynı anda olmasa da daha sonraki zamanlarda para da kâğıt haline dönüşmüş.
***
Günümüzde ise bilgi, dijital hale gelmiş durumda. Kitaplar hala mevcut olsa da bir çok alanda bilgi, sanal alem üzerinden işliyor.
Son yıllarda elektronik para varken günümüzde para, dijital hale gelmiş durumda.
***
Para ile bilgi arasındaki bu ilişki, dikkat çekicidir.
Bilgiyi kontrol eden, parayı da kontrol ediyor gibi görünüyor.
Bu ikisini kontrol eden; ticareti, kültürü ve hatta siyaseti de elinde tutar diyebiliriz.
Maalesef Müslümanlar; para ve dijital bilgiyi, düşman ve hatta necis görmektedirler. Oysa biz bunlara düşman olsak da onlar bizim hayatımızdadır.
Unutmamak gerekiyor ki insanın hükmetmediği her şey, insana hükmeder.
***
Özetlemek gerekirse; bu dijital ve sanal alanla hesaplaşıp, bu alanlara bir değer belirlemek ve anlam vermek gerekiyor. Klasik dönemdeki cevher-araz ayrımı, Fıkıh dâhil birçok ilimde kullanılmaktaydı. Fakat temel olarak bu ayrım ile Kelam ilmi hesaplaşmıştır. Bugün de aynısını bu sanal ve dijital âlemde yapmak gerekiyor.
***
Yazımızı, her ümmetin bir fitnesi olduğu; ümmet-i Muhammed’in fitnesinin ise mal ve para olduğu hadis-i şerifini hatırlatarak bitirmek istiyoruz.
Burada ümmetten kasıt sadece Müslümanlar değil tüm insanlıktır. Yani başka bir ifade ile bizim yaşadığımız dönemde en kritik şey para ve maldır. İmtihanın kaybedildiği ve mücadelenin kazanılacağı yer de bu durumda para ve mal olmaktadır.

Algı Yönetimi Kolaydır Zira İnsanların Karar Verme Becerileri Çok Da Gelişmiş Değildir

“Komplo teorisi” teorisi de aslında komplonun bir parçasıdır. Zira gerçeği gizlemenin ya da hakikate gölge düşürmenin en güzel yolu; gerçeğe en yakın yanlışı örnek vermektir. Böylece insanlar, hakikatten şüphe edeceklerdir. Bu yüzden komplolara teori diyerek birçok şey sulandırılmaktadır.
“Sûimisâl, misâl olmaz” yani “kötü/yanlış örnek, örnek değildir” sözü ile anlatılmak istenen iki husus vardır: Birincisi, kötü/yanlış örnek vermekle örnek verilmiş olunmaz. Yani örnek, doğru ve isabetli olmalıdır. Aksi halde verilen örnek boşunadır.
İkinci anlam ise; yanlış bir örneğin örnek gösterilmesinin, örnek gösterilen kuralın hakikatine gölge düşürmeyeceğidir. Aslında yanlış örnek, örnek olmayacağı için bu örnekteki eksik ve hatalardan dolayı kaidenin varlığına da bir zarar gelmeyecektir.
***
Peki, niçin bunları anlattık? Başta medya ve sosyal medya olmak üzere birçok araçla, insanların kararlarının etkilendiğine dair birçok bilgi ortalıkta dolaşmaktadır. Filmler, yazılar, görseller, müzikler, reklâmlar, romanlar, diğer kitaplar ve daha başka araçlarla; insanların ekonomik, siyasi, ahlaki ve hatta hukuki kararlarının etkilendiğini konuşup duruyoruz.
Algı yönetimi sadece tüketim ve siyaset alanında varit bir şey değildir. Dini, ahlaki; hatta meslek ve eş seçimi alanlarında bile en basit dizi ve çizgi filmlerin bile etkili olduğu konuşuluyor. Acaba bunlar doğru ve mümkün müdür?
***
Evet. Sorumuzu tekrar edersek; birileri gerçekten her şeyi planlıyor mu?
Algı operasyonları, insanlık tarihi kadar eskidir diyebiliriz. En basitinden birçok peygamber; toplum tarafından feraset ve ahlak sahibi olarak bilinmelerine rağmen, menfaatleri tehlikeye giren gruplar tarafından yönetimi ele geçirmek, menfaatçilik veya mecnunluk gibi şeylerle itham edilmiştir.
Bunlar, algı yönetiminin basit ve somut örnekleridir.
İnsanlık tarihi boyunca; insanların aleyhine olan birçok şeyin, sanki onların isteği ve onların menfaatineymiş gibi gösterilmesi de algı yönetiminin daha ileri örnekleridir.
Örneğin Hz. Musa tarafından Firavun’dan kurtarılıp Sînâ’ya getirilen İsrailoğullarının, çöldeki barınma ve iaşe sorunlarından dolayı Hz. Musa’yı, Firavun’la aralarını bozmakla ve bu yüzden şehirden çıkmalarına sebep olmakla suçlamaları, algı operasyonlarının ne kadar vahim sonuçlar doğurduğuna işaret için yeterlidir.
***
Yukarıdaki örnekler, bu operasyonları yapan insanların bilgili, tecrübeli ve organize olduklarını anlamak için yeterlidir.
Peki, insanlar, niye bu operasyonlara ikna oluyorlar?
Böylesine güçlü ve organize algı ile mücadele etmek ve kanmamak, gerçekten kolay değildir. Fakat cehalet, şahsiyet zayıflığı ve hayattan beklentilerin başka olması gibi sebepler, bu tür operasyonları kolaylaştırmaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse; insanlar, hayata dair o kadar az şey bilmekte ve o kadar tecrübesiz davranmaktadırlar ki; onları yönlendirmek için çok şey bilmeye ve mükemmel olmaya gerek yoktur.
İnsanları yönlendirmek için onlardan biraz daha tecrübeli ve bilgi sahibi olmak ve biraz daha fazla organize davranmak yeterlidir.
***
Peki, bu tür operasyonlarla nasıl mücadele edeceğiz? Aslında bunun en önemli yolu insanların bilgi seviyelerinin arttırılması ve şahsiyetlerinin güçlendirilmesidir. Bir diğer önemli husus ise yalnız kalmamak ve tek başına hareket etmemektir. Yalnız insan, zayıf olur ve kendi dertleri/beklentileri içinde kaybolup gider. Bu yüzden insan, dosta ihtiyaç duyar.
Sosyal faaliyetlerin en büyük faydası da bu tür faaliyetleri yapanlaradır. Böylece insanların tecrübeleri artar, becerileri gelişir.
Azimleri güçlenir ve tembellikten de kurtulurlar. Zira tembel insan, korkak ve zayıf olur. Korkak ve zayıf insan, elinde olana razı olur ve bunu kaybetmemek için mücadele eder.
***
Özetlemek gerekirse algı operasyonlarının başarılı olmasının cehalet, zayıf şahsiyetli olmak ve tek başına kalmak haricindeki en büyük nedeni; insanların, ellerindeki az şeye yetinmeleri, bunları kaybetmemek için uğraşmaları yani rahatlarının bozulmasından korkmalarıdır.
Bazı insanların; “biz bilmeyiz, bilmek zorunda da değiliz; önümüzdekiler bilsinler” demeleri yani cahilliğe sığınmaları da aslında rahatlarının kaçmasını istememelerinden yani sorumluluğu başkalarına yüklemek istemelerindendir.

25 Kasım 2018 Pazar

Sağlık sistemimiz

Merkezi Londra’da bulunan LEGATUM araştırma enstitüsü, çeşitli konularda dünya ülkelerini inceliyor, anketler yapıyor. Sağlık konusunda liste başı ülkeler şunlar: Birinci: Lüksemburg… 2. Singapur... 3. İsviçre... 4. Japonya... 5. Avusturya... 6. İsveç... 7. Norveç... 8. Hollanda... 9. Hong Kong özerk bölgesi... 10. Avustralya... 11. Belçika... 12. Almanya… 13. Katar... 14. Finlandiya... 15. Güney Kore... 16. İspanya... 17. Yeni Zelanda... 18. Fransa... 19. İngiltere.
Bu listeyi görünce içim cız etti. Benim sevgili Türkiyem niçin sağlık konusunda ön sırada yer almıyor?
Durmadan yeni hastahaneler açılıyor, tıp fakülteleri doktor orduları yetiştiriyor, ilaç fabrikaları gece gündüz çalışıyor, sağlık için muazzam miktarda para harcanıyor... Yoğun bakım ünitelerinde boş yatak yok. Hastaların sayısı hızla artıyor. Böyle giderse kısa zaman sonra halkın yarısından fazlası açık ve gizli diyabet olacakmış.
Sultan Süleyman, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demiş. Sağlık konusunda ilk ona girmek için gereken her şeyi yapmalıyız. Bu bizim için bir ölüm kalım meselesidir.
Dünya sağlığı konusunda çeşitli araştırmalar, anketler yapılıyor ama Türkiye bunların hiçbirinde ilk yirmide yer almıyor. Listeye bakmadım, kimbilir kaçıncı sıradayız. Şu kadar hastahanemiz yatağımız doktorumuz var edebiyatı fakiri ilgilendirmiyor. Bendeniz sağlık istiyorum.
Çok iddialı olmalıyız. Bendenize kalırsa sağlıkta dünya birincisi olmamızı isterim. İkinciliği bile kabul etmem.
Sağlıkta kısır bir döngü içindeyiz.
Önemli soru şudur: Hasta mı, müşteri mi?.. Hastalara müşteri olarak bakan bir sağlık sisteminden ne hayır gelir?
İlaç fabrikalarının, özel hastahanelerin güdümündeki bir sağlık sistemi sağlığa gerçekten hizmet edemez.
Koruyucu sağlığın olmadığı bir yerde, tedavi edici tıp başarılı olamaz.
Halkın çok büyük kısmının kepeksiz bembeyaz ekmek tükettiği bir halk sağlıklı olamaz.
Gıda maddelerine, içeceklere üç yüzden fazla kimyevî maddenin, boyanın, aromanın, koruyucunun karıştırıldığı bir ülkenin halkı sağlıklı olamaz.
İstanbul halkı sağlığa kesinlikle çok zararlı kirli bir hava soluyor. Nasıl sağlıklı olacak?
Listesini verdiğim ülkeler, Katar dışında yemyeşil. Madrid’in üçte biri ormanmış.
***
Başkasını eşek yerine koyan kimse, o kimse eşek değilse ne olur? Kendisi eşek olur.
***
Maneviyat büyükleri, büyük oldukları için büyüklenmezler. Büyük olmayanların büyüklük taslamaları küçüklüklerine yeterli delil ve alamettir.
***
A dostum dünya hızla üçüncü cihan savaşı felaketine doğru ilerliyor. Sen mahallî seçimlerde hangi partiler ittifak yapacak dedikodularına batmışsın.
***
Rektör mü dekan mı biri seçimlerde kadınlara oy vermeyeceğim dediği için, bâlâdan gelen baskılar yüzünden istifa etmek zorunda kaldı. Bir kadın, seçimlerde erkeklere oy vermeyeceğim demiş olsaydı ona böyle baskı yapılır mıydı?
***
İslam ahlakında hayret=şaşmak mezmum (kötülenmiş) sıfatlardandır. Şaşkın herif tahkir ve tahfif manasına gelir. SuudîArabistanınİsrailin uydusu haline gelmesine hiç şaşmıyorum. Olacağı buydu, tencere yuvarlandı kapağını buldu.
***
Sultan Vahidüddin Han’ın en büyük hatası neydi? Düşünün, bulun...
***
Müslümanların Halifesi, Osmanlıların Hakanı Sultan Abdülhamid’i Haçlılar, Siyonistler, Jön Türkler, İttihadçılar, Karbonariler, sömürgeciler, emperyalistler, İslam düşmanları, Ermeni komitacıları, teröristler sevmiyorlar. Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak (bazı hatalarına rağmen) seviyorum, tutuyorum, rahmet okuyorum. Onların nefreti onlara, benim sevgim bana.
***
Türklerin yüzde doksanı Müslümandır. İslama ve Müslümanlara düşmanlık eden şamanistleri Türkçü kabul edemem.
***
Şeyhine hürmet ederim ama ona intisabım yoktur. Yedinci kat göklerde ankalar gibi uçuyor edebiyatını bırak, bana tesiri olmaz.
***
O salon bitkisinin yaprağı bir harikadır. Orada sana yazılmış bir mektup vardır. Hangi lisanda? Sormaya hacet yok, o bitkinin lisanında. Gözlerini aç, kafanı çalıştır, o mektubu oku, sana neler söylendiğini bil. Bu, senin için çok hayatî ve önemlidir.
***
Mal, para, gelir, zenginlik, ün, alkış, ikbal, dünya delisi adama: İlk fırsatta mezarlığa git ve senin gibilerin nasıl iki metrelik toprağa tıkılmış olduklarına bak. Belki biraz akıllanır düzelirsin.
***
Bazı ateistlerde bile, o sahte Müslümanlarda olduğundan fazla İslam ahlakı var. Allah onlara hidayet nasip etsin, sahtekârları da ıslah buyursun.
***
İslamda, tasavvufta en büyük keramet istikamettir (Kur’ana, Sünnete, Şeriata uygun şekilde dosdoğru olmaktır). İstikamette dünya birincisi olmadan kurtuluş, necat, felah, izzet olmaz.
***
Şu şarlatan soytarıya bakınız: Peygamber postacı idi, dini tebliğ etti, işi bitti, öldü gitti, Sünnetin hükmü yoktur diyor. Birtakım beyinsizler de buna kulak veriyor.
***
O kara cahil, Allahın on dört sıfatını, Peygamberlerin beş sıfatını bile bilmeyen biridir.  Kalkmış, Kur’an tercümesi yardımıyla müctehitlik taslıyor.
***
Üç yüz kelimelik basit bir metni kendisine iki kere okutmuşlar, bir kere de yüzüne karşı okumuşlar. Ne yazıyordu diye sormuşlar, bir şey diyememiş. Hattâ metindeki bayram haftasına, sandal tahtası demiş. Böyle adamların kendilerine de faydası olmaz, memlekete halka da.
***
Türkiye’nin şu konularda dünya birincisi olmasını istemeliyiz: 1. Eğitimde... 2. Sağlıkta... 3. Adalette yargıda...  4. Güvenlikte... 5. Tarımda... 6.  Din inanç ibadet hürriyetinde... 7. Temizlikte... 8. Yeşillikte ekolojide... 9. Halkının mutluluğunda... 10. Fıtrata uygun kanaatli ve dengeli bir hayatta... 11. Dünyanın en az suç işlenen ülkesi olmakta... 12. En doğru, en ciddî medyaya sahip olmakta.

23 Kasım 2018 Cuma

Paraya dair

Para hırsı günahların anasıdır. Müslüman bir toplumda para ana değer olursa o toplum önce sarsılır, sonunda batar.
Helal olmayan para kazanç servet Cehenneme götürür, yakar.
Dini imanı para olan kişi, dıştan Müslüman gibi görünse de küfre yaklaşmıştır.
Zaruret dışındaki rüşvete helaldir diyen kâfir olur.
Salih Müslümana az para yeter. Fasık ve facir paraya, mala, servete doymaz.
Para şeytanın en büyük yardımcısı ve vasıtasıdır.
Bereketli helal yüz lira, bereketsiz haram yüz bin liradan hayırlıdır. Bu hesaba Altın Buzağı’ya tapanların aklı ermez.
İnsanların en faziletlisi, en büyüğü, en bilgesi olan Peygamberimiz (Salât ve selam olsun ona) parayı sevmezdi.
Haramın azabı vardır, helalin hesabı...
Rızık paraya bağlı değildir.
Süper zengin, hastalıkları dolayısıyla perhiz yaparken, günübirlik yaşayan fakir hamal, esnaf lokantasında iyi yemekler yer.
Aç gözlü olma, tok gözlü ol.
Hayvanların en güçlüsü aslan, karnını doyurabilmek için büyük zahmetler çeker; Allah, yeni doğmuş, gözleri kapalı kedi yavrularına ılık sütlerini kürk içinde içirir.
Mütevekkil olanın gemisi batmaz.
Müslümanların en kötüleri ‘abede-i denanir ve derahim olan süfehadır.
Sadece beş lirası olan cömert, bunun yarısını ile kendi karnını doyurur, diğer yarısı ile bir aça simit yedirir, çay içirir.
Dünya iki padişaha dar gelmiş, kırk derviş bir kilime sığışmış.
Zekât ve sadaka vermeyen zenginlere yazıklar olsun, vah onlara eyvah onlara!
Zekât Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı şekilde verilirse, dosdoğru verilmiş olmaz, yeniden verilmesi gerekir.
Zekât almaya hakkı olmayan kişi zekât toplarsa Cehennem ateşi toplamış olur, yanar.
En büyük, en kârlı, en güzel ticaret AllahüTeala ile yapılandır.
Bazı veliler, ceplerinde üzerinde Deccal sureti olan paralar bulunduğu halde namaz kılmazlarmış.
Parayı ayaklarının altına alan yükselir, parayı baş tacı eden alçalır.
Para netamelidir.
Nice büyükler kût-i lâ yemut ile yetinirlerdi.
Bayezid-i Bestamî çarşıda “Sizin taptığınız ayaklarımın atındadır” demiş. Halk üzerine yürüyünce ayağını kaldırmış, yerde bir sikke görünmüş.
“Altından kendini koru, zehri teneke kupa içinde sunmazlar.” (CenabŞehabeddin)
İktisatta kötü para iyi parayı piyasadan kovar kuralı vardır. İşin derinliğine inilirse paranın iyisinde de çok kötü taraflar vardır.
***

KASIMPAŞA’DA YATSI

17 Kasım pazartesi gecesi yatsı namazını Kasımpaşa Cami-i Kebirinde kıldım. Cemaat azdı. İnsan kaynayan o semtin kalbindeki camiin yatsıda dolması gerekirdi. Namaz konusunda çanlar biz Müslümanlar için çalıyor.
***
Sabah namazlarında camilere gidiniz, genellikle bir tek genç bulamazsınız. Ne İmam Hatipli, ne İlahiyatlı, ne İslamcı gençler.
***
İstanbul’da beş yeni Millet bahçesi açılmış. Hayırlı olsun. Dev şehre bu kadar ciğer yeter mi? Yetmez ama bunlara da şükür.
***
İstanbul trafiği rahatlayacakmış. Siz bu duaya âmin diyenlerden misiniz?
***
Türkiye’nin sosyal, kültürel yapısını, millî kimliğini; İslam medreseleri, tasavvuf tarikatları, Fütüvvet ahlakı ayakta tutuyordu. Bunlar yıkılınca büyük bir çöküntü oldu. Kopukluklar ârızalar giderilip eskiye, devamlılığa dönülmezse düzelme olmaz.
***
Her şeyin içi hızla boşalıyor, boşaltılıyor. Dinin, Tasavvufun, eğitimin, nice önemli kural ve değerin. İçi kurtlar tarafından yenilerek çürüyen boşalan bir çınar ne olur?
***
Şeriat düşmanı MoizKohen’nin, nâm-ı diğer Tekin Alp’in peşinden giderek Türkçülük yapılmaz.
***
İsrail’in işlerine akıl ermiyor. Orada korkunç bir kokuşmuşluk var. Madalyonun arka tarafı: Bir cumhurbaşkanını ve başbakanı hapse attılar, Netanyahu’yu dört saat sorguladılar.
***
İslam dini, tasavvuf tarikatları Kemalizme alet edilemez. Bu yoldaki bütün çabalar boşunadır. Ters tepecektir.
***
Hibrid sistem: Madalyonun bir yüzünde light ve ılımlı Kemalizm var. Öbür yüzünde siyasal İslam.
***
İsimlerini yazmayacağım o büyük gazeteler, Türkiye’nin menfaatlerini savunmuyor, süper zengin patronlarının menfaatlerini korumak için yayın yapıyor.
***
  1. bey ve D. bey..
***
İnternette bir video seyrettim. Şapkalı sakallı bir haham İsrail’e ve siyonizme ateş püskürüyor,  İslam dünyaya ve insanlığa hâkim olacak diyordu.
***
Çok yorulunca kitap okuyarak dinleniyorum.
***
Faydalı kitap şifadır, zararlı kitap zehirdir.
***
Sanat ve zanaat hem iştir, hem de tedavi vasıtasıdır. Bir sanat ile meşgul olan kişi daha sağlıklı, daha dengeli olur. Kedi beslemek de böyledir. (Evcil hayvan besleyenler onlara iyi bakmalıdır.) Mangal dumansız, kebap kokusuz klorofil kokulu sakin mesire yerlerine, ormanlara gitmek... Bağ ve bahçe işleriyle uğraşmak... İyilik yapmak... Böyle terapilere hepimizin ihtiyacı var.
***
İki türlü dindarlık, sofuluk vardır: Yüzeysel olanı, derin olanı. Yüzeysel dindarlık gerçek dindarlık değildir. Derin dindarlık gerçek dindarlıktır.
***
Misvak kullanırsan bir Sünnete uymuş olursun. Dikkat edilecek hususlar: Bu sünnete uyduğun için gurura, kibre, ‘ucba kapılmayacaksın, bunlar haramdır; kendini beğenmeyeceksin, nefsini aklamayacaksın... Misvak kullanmayan mü’min kardeşlerini hor görmeyeceksin... Fazilet satıcılığı yapmayacaksın... Misvak’ı farz haline getirmeyeceksin.
***
Kur’an-ı Kerimde adı geçen büyük bir Peygamber, ve mâuberriunefsî (Ben nefsimi aklamam) buyuruyor. Sen de nefsini aklama. Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz Seyyid-i Beni Âdem olduğunu bildirmiş, bu sözün akabinde bunu fahr etmek için söylemiyorum buyurmuşlardır.
***
Havf ve reca beyninde olduğun halde namazını kıl, orucunu tut, zekâtını ver, salih ameller işle, faydalı ilim ve kültür edin, büyük günahlardan kaçın. Ümit et... Kork...
***
İslamı bilmeyenler, onu iyi bilen salihrasih muhlis ulemaya, fukahaya, icazetli gerçek şeyhlere, kâmil mürşidlere tabi olmalıdır.
***
Vehhabiliğe not vermek için bugünkü Suudî Arabistan’a bak.
***
Âhir zamanda Âl-i Osmana mensup muhterem bir zatın zuhur edeceğine dair bilgiler, rivayetler var.
***
Hedy-i Muhammed’den başka hedy yok.
***
Sana, bilmen ve uyman gereken her şey söylenmiştir. Bilmiyordum mazeretin geçerli değildir.  Söylenenleri öğren ve kendini doğrult. Aksi halde çok zarar ve ziyana uğrayacak, çok pişman olacaksın.

Kesinlikle vaz geçmeyeceklerdir.

Kesinlikle vaz geçmeyeceklerdir.
  1. Egemen azınlık sistemine taraftar olmaktan.
  2. Vesayet rejiminden.
  3. Laiklik perdesi ardında laikçilik ve din düşmanlığı yapmaktan.
  4. Kemalizme din gibi inanmaktan.
  5. Müslüman çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini inkâr etmekten.
  6. Ayasofya’nın camilikten çıkartılmasını iyi ve doğru gibi görmekten ve göstermekten.
  7. Feminizmden, kadınlaştırmaktan.
  8. İslama ve Müslümanlara saldırmaktan.
  9. Kalkınmada ve güçlenmede Japonya’nın doğru yaptığını, Türkiyenin yanlış yaptığını görmezlikten gelmekten.
  10. İslam’ın Avrupa’yı feth edişi gerçeğine gözlerini kapamaktan.
  11. Hollanda’da İslam düşmanı avukat ve politikacı Arnaud Van Doorn’un Müslüman olmasından ibret almamaktan.
  12. Şapka yüzünden vatandaş asmanın iyi ve doğru bir iş olduğunu sanmaktan.
  13. Türkçe Ezandan.
  14. Lise ve üniversite gençliğini kışkırtarak, vaktiyle Fransa’da 1968’de yapıldığı gibi sivil darbe teşebbüslerinden (GEZİ’lerden).
  15. Yakın tarihimizdeki bütün zararlı kopukluk ve ârızaları iyi gibi göstermekten.
  16. İngiliz GeoffryLewis’in, “Trajik bir Başarı Türk Dil Devrimi” kitabında tahlil ve teşhir ettiği facianın faydalı olduğunu sanmaktan.
  17. New York’ta yayınlanan TheForward Yahudi gazetesinde HillelHalkin’in yazdığı gerçekleri örtülü tutmaktan.
  18. Türkiyeyi, mandırasını ve ineklerini çok seven biri gibi sevmekten.
  19. Ülkeyi babalarının çiftliği gibi görmekten.

***
Bir yerde karşılaştığım üniversite bitirmiş, memurluk yapan namaz kılan Müslüman bir genç öğüt vermemi istedi. Haddim olmadığı halde şu tavsiyelerde bulundum:
  1. Geleneksel millî sanatlarımızdan birini öğrenmek, ürün vermek, bunları satmak, paranın bir kısmını bütçesine eklemek, bir kısmı ile hayır yapmak.
  2. (Evliymiş) Hanımının da bir sanat öğrenmesi.
  3. Osmanlıca öğrenerek cahillikten kurtulmak.
  4. Faydalı hayırlı kitaplar okumak.
  5. Yetecek kadar ilmihal öğrenmek.
***
Turist sayısını artırmak, turizmle ülkeye döviz kazandırmak istiyoruz ama (hepsi için söylemiyorum) birtakım ahlaksız şoförler turistleri kazıklıyor, dolandırıyor, tokatlıyor. Park etmiş yüz otomobilden beşini çekerek trafiği düzelteceklerini sananlar, nedense dolandırıcı şoförlere karşı radikal bir harekete geçmiyor.
***
ÖZÜR BEYANI: Dört beş saat sürecek, nice muhteremlerin ellerinde mikrofon konuşacağı o önemli toplantıya katılamayacağım için bağışlanmamı istirham ediyorum. Bendeniz iyi bir hatip değilim. Yaşım ve sağlığım bu gibi uzun toplantılara katılmama müsait değildir.
***
Dinin başına gelen en büyük felaket, afet, musibet; ticarete, geçime, zenginliğe alet edilmesi, maddî yüksekliğe, ikbale, prestije merdiven yapılmasıdır.
***
Allah rızası için ihlâsla ilim öğrenmemiş riyakâr bir âlimin, halkı irşad eder gibi görünse de, asıl niyeti, insanlar kendisi için bu ne büyük âlimmiş desinler olduğu için Mahkeme-i Kübra’dan sonra, yüz üstü sürüklenerek Cehenneme atılacağı Sahih-i Müslim’deki ihlâsla ilgili hadiste beyan buyurulmuştur. Din ticarete, dünya ikbaline, paraya, ikbale alet edilmemelidir.
***
Usulen teşekkür edilmesi gerekirdi ama edilmemiş olmasının fazla bir önemi yok. Bendeniz onları memnun ve razı etmek için çalışmıyorum. Teşekkür etmemeleri bana zarar vermez, kendileri için ayıp olur.
***
İnsanlar ölümü sevmiyor ama hiçbiri ölümden kurtulamıyor.
***
Bazıları benden dua istiyor. Önemli olan, duaları kabul edilen kimseleri bulmak, onlardan dua istemektir. Öyle kimseler varsa bu fakire de haber verilmesini istirham ederim.
***
Olan bir iş için bu kader değildir demek küfür sözüdür. Sarf edeni dinden çıkartır.
***
Ölen herkes eceliyle ölür. Yatağında ölse, vurulsa, trafik kazasına uğrasa, merhum Cemal Kaşıkçı gibi bedeni asitte eritilse bile.
***
Koynunda akrep besleyenler, sokulup zehirlenince hiç şikâyet etmesinler. Akrepler sokar.
***
AllahüTeala ihmal etmez, imhal eder, mühlet verir. Azgınlar, işte biz her türlü fıskı fücuru günahı işliyoruz, bir şey olmuyor demesinler. Kendilerine mühlet verilmektedir. Kaza-yı mübrem tokadı tepelerine inince anlayacaklardır ama geç kalmış olacaklardır.
***
Uyuyan cahil Müslüman mı, suçludur, onu uyarmayan âlim kişi mi? İkincisi daha fazla suçludur. Birincinin vebali onun üzerinedir.
Birincisi yüzde on, ikincisi yüzde doksan suçludur.
***
Dinî ve (faydalı) ilmî hizmetlerin emekliliği yoktur. Gücü yetenlerin ölünceye kadar hizmet etmeleri gerekir.
***
Dinî ve ilmî hizmetler Haliq’ın rızası için ihlâsla yapılır, mahluqattan (Yaratıklardan) ücret alınmaz. Sonraki ulema, zaruret olduğu için din görevlilerine geçinecekleri kadar bir ücret ve maaş ödenmesine fetva ve ruhsat vermişlerdir ama din hizmetleriyle zengin olmanın, saf halkı inek gibi sağmanın, kaz gibi yolmanın ne fetvası vardır, ne ruhsatı.
***
O ehl-i dünya adam çok ama çok zengindi. Sözde Müslümandı ama dinî tarafı yoktu. Zekât mekat vermezdi. Sonra bir tokat yedi, sıfırda kalmadı, sıfırın altına düştü.
***
Kültür gidince yerini mültür alır. O da hiçbir işe yaramaz.
***
İlmihalini bilmeyen cahil bir kardeşime: Size Allahın on dört sıfatını öğrenip ezberlemeniz için bir hafta mühlet veriyorum. Hemen, küçük bir Ehl-i Sünnet ilmihali alın, okuyup öğrenin ezberleyin.
***
Bütün Peygamberlerin beş ortak sıfatı nedir? Lütfen bunları da okuyun, öğrenin, ezberleyin. Cahil kalmayın.
***
Fakirliğin afetleri vardır. Lakin zenginliğin afetleri fakirliğinkilerden çok daha fazla ve daha şiddetlidir.
***
Trafik kurallarına uymayanlar, trafik kazası piyangosu bileti almış olur. Binde bir vurur ama pir vurur. Ya öldürür, ya katil eder, ya sakat bırakır.
***
Televizyonunu kapat, faydalı ve hayırlı bir kitap al eline ve dikkatle oku bir şeyler öğren. Böyle yaparsan kendine iyilik etmiş olursun.
***
Ekranından lağım, necaset, içki, fuhuş, fısk fücur, zina, münkerat, riba, günah, şirk, nifak, şikak, cahiliyet, küfür, akan o şeyin senin gibi bir Müslümanın evinde ne işi var?
24.11.2018

20 Kasım 2018 Salı

Kur’an ve ilim çalışmalarımız devam ediyor-2

KUR’AN VE İLİM seminerlerimiz ve çalışmalarımız günlük ve haftalık olarak devam ediyor, 988 ve 989’uncu haftalara da ulaştık, elhamdülillah… Birkaç haftadan beri, araya başka önemli konular girince, bu çalışmalarımızdan notlar aktarmadım; bu hafta aktaralım…
***
“Türkiye’de 15 Temmuz’da (önceki müdahalelere) benzer olay oldu. Sermeye ayarladı. Halk sokağa dökülecek, helikopterler bombalar yağdıracaktı. Türkiye iç savaşa girecek ve çevreden yapılacak saldırılarla Türkiye işgal edilecekti. Evet, halk sokağa döküldü ama Sermaye’nin planı işlemedi. Böylece Sermaye Türkiye’ye yenilmiştir.
Sermaye benzer oyunlarla Türkiye’ye başkanlık sistemini getirdi. Göreceksiniz, bu da Kur’an ehlinin lehine olacaktır. Şeriat yani gerçek hukuk düzenine giden yol açılmıştır. Anayasayı değil, geçmişte medeni kanunu veya herhangi bir kanunu bile değiştiremiyorduk.
Kur’an nazil olduğu zaman Kur’an hükümleri tam uygulanacak durum yoktu. Uygarlık henüz o seviyeye ulaşmamıştı. Kur’an önce insanlığı uygarlaştırdı. Bunu nasıl sağladı?
Kıyası ve icmayı insanlara öğretti. Böylece ilimde birden çok büyük adımlar atıldı. Fıkıhta ve gramerde insanlar anlayacak ve anlaşacak seviyeye yükseldiler.
Bugün Batılılarda Kur’an Arapçası seviyesinde bir dil yoktur, onda biri bile yoktur. Fıkıh alanındaki durumları da budur. Buna karşılık Batılılar sanayide ve ilimde büyük hamle yaptılar, uygarlığın meyvesini yaptılar. Bugünkü uygarlık böyle doğdu.
Merkezi olmayan şeriat uygarlığı bundan önce uygulanamazdı, uygarlık da oluşamazdı. Bu sebeple Allah Batı uygarlığını oluşturdu. İşçilik sistemindeki gelişmelerle Kur’an uygarlığı uygulanacak hale geldi. Teknolojide Batı yine üstünlüğünü koruyacaktır ama hukukta ise insanlık işçilik sisteminden ortaklık sistemine geçecek ve çok ileri bir ekonomi düzeni kurulacaktır. İnsanlık üçüncü binyılda ortaklık düzeninin tadını çıkaracaktır.
Bugün kimse bunlara rağbet etmiyor, AK Parti dâhil kimse kulak vermiyor...
Ne diyorlardı? Orduyu biz uslandırdık. Ordu darbesi artık son buldu demişlerdi. Ansızın uyandılar ve bir de baktılar ki orduda yine ayaklanma var! Yine ordu sayesinde AK Parti hâlâ hayatta. Ama yine uslanmadı, yine birçok alanda Sermaye’nin oyuncağı olmaya devam ediyor. Hala ordusuna olan saygısını gizliyor...”
***
“Kur’an’ı anlayarak okumaya çalışan ve onu anlayan herkese bu emir verilmiştir. ‘Qul/kavlet’ yani buna söyle, şuna söyle denmektedir. Rastladığın ve imkân bulduğun herekse söyle. Bir kimseye söyleme hakkının doğması için onu dinleyeceksin. Bu sebepledir ki bizim www.akevler.org’da herkese söyleme hakkını veriyoruz. Sorumluluk ona ait olmak üzere söylemekte yani yazmaktadır. Sonra siz bu seminerleri takip edenler; sizlerin de buradan anladıklarınızı anlatmanız gerekmektedir.
Kur’an’la ilgilenen insanlar gittikçe çoğalmaktadır. Kur’an’ı günümüzün sorunlarını çözecek şekilde anlama çabası henüz yaygınlaşmadı ancak ilgi arttıkça buraya gelinecektir.
İnsanın dört görevi vardır; düşünmek ve ona göre yaşamak, düşüncelerini başkalarına aktarmak ve neslini yaşatmak.
Nasıl insan doğar, sonra kendisi çocuk yaparsa; insan da önce öğrenir, sonra öğretir. Çocuk yapanlar borçlarını ödedikleri gibi öğrenenler de öğreterek borçlarını öderler. Bundan dolayıdır ki patentler (patent hakkı) yoktur, ücretli öğretme yoktur.
Çalışma merkezimiz Yenibosna’da her gün/akşam dersler yapılmaktadır. Kimse bir bedel karşılığı bunu yapmamaktadır. Arkadaşlar bir araya geliyor, en çok bilen yönetiyor, herkes katkıda bulunuyor. Başta bu seminerler görüşülüyor. Hatta görüşme esnasında ben sadece orada bulunuyorum. Dr. Lütfi Hocaoğlu okuyor. Ayrıca mukayeseli tefsir çalışmasını da yine bir ekip olarak çalışma arkadaşlarımız yapmaktadırlar... Sizler de okuyarak bu çalışmalarımızı takip ediyorsunuz. Katkınız olmalıdır. Size göre yanlış olanları düzeltmelisiniz, eksik olanları tamamlamalısınız. Daha başka katkılarınız da olabilir...” (Devamı var.)

Kur’an ve ilim çalışmalarımız devam ediyor…

KUR’AN VE İLİM seminerlerimiz ve çalışmalarımız günlük ve haftalık olarak devam ediyor, 988 ve 989’uncu haftalara da ulaştık, elhamdülillah… Birkaç haftadan beri, araya başka önemli konular girince, bu çalışmalarımızdan notlar aktaramadım; bu hafta aktaralım…
“Tekel Sermaye yıkılacak. Sömüren Sermaye çökecek. Sermaye siyasete, dine ve ilme hükmedemeyecek. Profesör olmak için Sermaye’nin koyduğu saçma engeller olmayacaktır.
Üniversiteler ilim öğretmiyor, Sermaye’nin sömürmesi için zorla İngilizce öğretiyor. İngilizceyi geçersen bir tek engel kalıyor, o da Sermaye’nin dergilerinde makaleler yazabilmek. Makalelere Sermaye vize verirse ‘doktor’ ve/ya ‘doçent’ olabiliyorsun.
Ben öğretmenliği ve ilim adamlığını çok seviyorum. İngilizce şartı olmasaydı şimdi emekli bir profesör olacaktım. Sırf İngilizce öğrenmemek için akademik imtihanlara girmedim. Kendi kendime diplomalar ve icazetler verip on binlerce sayfalık akademik yazılar yazdım.
Süleyman Akdemir, Ortaklık Sistemi›ni bilen ve dünyaya anlatan tek kişidir. Yaptığı akademik çalışmalarla on defa Nobel mükâfatını alması gerekirken, henüz ‘doçent’ bile olamadı! Yardımcı doçentliği vardı, onu da yeni akademik sistemimiz elinden aldı!
Sermaye’nin bu sömürü düzeni ve sömürüsü bitecektir...”
***
“Yirminci yüzyılın sonlarına kadar Sermaye dünyaya hâkim olmuştu. Erbakan’ın benzetmesiyle, Sovyetler o sömüren timsahın bir çenesi (kapitalizm diğeri) idi. Çin’de de durum aynı idi. Sermaye’nin başarısızlığı Türkiye’de başladı. 1960 ihtilalinde askerleri iktidar ettiler. Askerler Müslümanların işini bitirecek ve Sermaye Türkiye’ye tam hâkim olacaktı. Ama öyle olmadı, Ordu demokrasiyi getirdi. Türkiye’de demokrasi demek İslamiyet demektir. Böylece Türkiye Sermaye’nin emrinden çıktı. Sonra İran’da Humeyni bunu sağladı. Sonra Gorbaçov Rusya’da Yahudi zulmünü bitirdi. Sonra ABD’de Sermaye ile siyasetin arası açıldı...
İşte bütün bunlar Sermaye’nin hükmettiği ülkelerin noksanlaşması anlamındadır.
Kur’an “Biz geldik” diyor.
Türkiye’de görünürde Kur’an düzeni aleyhine işler işlenmekte ama tersi olmaktadır. 
1900’larda 1000 seneden beri kapalı bulunan içtihat kapısı açılmıştır.
1910’larda 1400 senelik saltanat sistemi son bulmuş, yeni sistem başlamıştır.
1920’lerde Türkiye azınlıklardan arındırılmış saf Kur’an ülkesi hâline gelmiştir.
1930’larda KİT’ler kurulmuş ve Türkiye ekonomi bakımından bağımsızlık temelini atmış, daha sonra İtalya’ya, Almanya’ya, hatta Sovyetlere örnek olmuştur.
1940’larda Türkiye’ye nihayet çok partili demokrasi gelmiştir.
1950’lerde tarım döneminden sanayi dönemine geçilmiştir.
1960’larda yeni bir adımla çok partili anayasa gelmiştir.
1970’lerde Kur’an ehli koalisyonlarla iktidara ortak olmuştur.
1980’lerde Ordu Kur’an ehli tarafına geçti, fikren Kur’an ehli olanlar iktidar oldu.
1990’larda İslamiyet kurumları ile İslamlaştırılmıştır.
2000’lerde anayasa ekseriyeti ile iktidar olunmuştur.
2010’larda ise dünyanın gündemi İslamiyet olmuştur. Tüm dünya siyasetini İslamiyet üzerine oturtmaktadır. Yanında veya karşısında olma ayrı şeydir, gündemde olma ayrı şeydir.”
***
“Onların mağlubiyetleri 27 Mayıs’tan (1960) itibaren başlamıştır ve yarım asırdır her on yılda bir hükümranlıklarını biraz daha kaybetmektedirler.
İran’la giriştikleri savaşta mağlup olmuşlardır. İran Devleti ABD Büyükelçiliği’ne el koydu, elçilik mensuplarını tutukladı. Güçlü Amerika acziyet içinde idi. Bir helikopter timi hazırladı, uçak gemisi ile onları İran’ın güneyine kadar getirdi. Helikopterler yola çıktı. Tahran’a gelecek ve elçilik mensuplarını kurtaracaklardı. Helikopterler yarı yolda yerlere döküldü. İranlıların helikopterlerin ülkelerine girdiklerinden bile haberleri yoktu.
Allah böyle galip geliyor...” (Devamı var)