31 Aralık 2020 Perşembe

TÜRKİYE DEVLETİNİN DİNİ

 

Anayasadan Devletin Dini İslamdır Hükmü Çıkarıldı (1928)

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1928 yılında Anayasada bir değişiklik yapılarak Türkiye Cumhuriyeti`nin dini islamdır maddesi kaldırılmıştır. .Ve bir sonraki anayasa olan; 1937 Anayasasında Türkiye Cumhuriyeti laiktir maddesi yer almıştı.

Türkiye'nin laiklik sürecini kısaca şu şekilde de özetleyebiliriz:

- 1921 Anayasası; Türkiye Cumhuriyeti'nin dini islamdır.

- 1924 Anayasası; Türkiye Cumhuriyeti'nin dini islamdır.

1924 Anayasasında daha sonra 1928 yılında bir değişiklik yapılarak Türkiye Cumhuriyeti'nin dini islamdır maddesi kaldırılmıştır.Ve bir sonraki anayasa olan;

- 1937 Anayasasında Türkiye Cumhuriyeti laiktir maddesi yer almıştı

İsmet İnönü ve 120 arkadaşının teklifi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi 10 Nisan 1928 tarihli toplantısında anayasanın laikleşmesi ilkesinden hareketle anayasanın ikinci maddesinde yer alan "Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır." fıkrası kaldırıldığı gibi 26. maddenin baş tarafında şeriat hükümlerinin T.B.M.M. tarafından yürütüleceğini belirten cümle de kaldırıldı. Bundan başka milletvekilleri ve cumhurbaşkanının yaptıkları yeminlerde "Allah" üzerine yemin kaldırılarak, namus üzerine ant içilmesi şekli kabul edildi.

30 Aralık 2020 Çarşamba

DÖRT KİTABA GÖRE UFO LAR VE UZAYLILAR, GEÇMİŞ VE GELECEK UYGARLIKLAR

 

DÖRT KİTABA GÖRE UFOLAR VE UZAYLILAR, GEÇMİŞ VE GELECEK UYGARLIKLAR

İlim ve fikir adamı, bal arısına benzemelidir. Arı çeşitli çiçeklerden yararlanıp "bal" ürettiği gibi, araştırmacı-yazar da, insanlığın şifa ve sorunlarına çare olacak yeni ve yeterli projeler geliştirmelidir.

Sadece, iktibas (alıntı) ve tekrarla uğraşanlar, taklitçi ve kopyacıdır. Ve bal üreten değil, bal satan yerindedir.

Bu nedenle bir araştırmacı-yazar sorumluluğuyla, insanımıza yeni ufuklar açmaya, akli ve nakli temellere dayanarak "uzaylılar ve ufolar" olgusuna ve müjdelenen Büyük İslam Medeniyeti konusuna yeni boyutlar kazandırmaya çalışacağız.

 

Başlamak bizden, başarılı kılmak Rabbimizdendir. Evet, doğrular dinimize, hatalar nefsimize aittir. Şimdi konumuza girelim:

"Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler! Halbuki onlar (her çeşit) kuvvet bakımından olsun ve yeryüzündeki (teknik ve uygarlık) eserleri bakımından olsun, bunlardan daha üstün idiler".[1]

"Görmediler mi, onlardan önce nice nesilleri helak ettik ki, onlara size vermediğimiz imkân ve kudretleri vermiş ve onları yeryüzüne yerleştirmiştik" [2]

Mealindeki ayetler, bugünkü medeniyetten çok daha güçlü ve gelişmiş medeniyetlerin, On binlerce yıl önceleri yeryüzünde yaşadığını ve bunların bıraktıkları tarihi eserlerden de anlaşılacağını açıkça haber vermektedir.

Ve işte Mısır piramitleri bunlara çarpıcı bir örnektir. Chrales Piazzi Smith, 1864'te yayınladığı (Büyük Piramitteki Mirasımız) adlı kitabında, çok ilginç ve önemli bilgiler vermektedir. Piramitler) üzerinde yıllarca araştırma yapan bu uzman yazar:

Piramidin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımının, güneşli dünya arasındaki uzaklığa denk düştüğünü,

Piramidin taban çevresinin, yüksekliğinin, karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya böldüğünü,

Piramidin taban çevresinin, yüksekliğinin iki katına bölümünün "pi" sayısı olan 3,14'ü gösterdiğini,

Piramitte, dünya ağırlığını gösteren hesaplar bulunduğunu,

Piramidin, çöl ortamında az rastlanan çok özenle belirlenmiş kayalık bir zemin üzerine kurulduğunu,

2 Milyon 600 bin dev blok taşın, ocaklardan böylesine düzgün kesilmesinin, nakledilmesinin ve hele santimetrenin binde biri gibi yakınlıkla birleştirilip yerleştirilmesinin, bugünkü teknolojiyle bile mümkün olmadığını söylemektedir.

Bütün bunların tesadüfle izah edilmesi ve yine insan gücüyle yapıldığının iddia edilmesi, asla inandırıcı olmayacaktır.

Ve yine Güney Amerika kıtasındaki, Bolivya'daki Taahianka'da öylesine dev saraylar, sütunlar, surlar ve tapınaklar yapılmıştır ki, bunların bir kısmı yekpare taştan çıkarılmıştır. Hatta bu tek parça granit taştan oyulan bir kapı ve pencere boşluğu, 200 ton ağırlığındadır.

Yine bu antik şehirde bulunan Venüs yılına ait bir takvim taşı 225 günü ve Güneş yılına ait bir takvim 365,2422 günü göstermektedir ki tahminen 170 bin yıl kadar önceki bu hassas hesaplar, bu günkü en son bilgisayar teknolojisi sonuçlarıyla aynıdır.

Elbette bütün bunlar, Kur'anın haber verdiği gibi, geçmişte çok güçlü ve gelişmiş uygarlıkların yaşadığının ispatıdır.

Bu noktada Kafaları kurcalayan asıl soru şudur:

Eski çağlarda bugünkünden daha ileri bir sanayi ve teknolojiden bahsedemeyeceğimize göre, acaba bu dev uygarlıklar, uzaydan gelen bazı varlıkların veya yeryüzündeki cinler gibi insan dışı canlıların başarılarımı dır? Yoksa çok yüksek manevi makamlara ve ruhi sırlara vakıf olan ve uzayla iletişim kuran bazı zatların öğretileri sonuçları mıdır?

Bu arada piramitteki gizli odalardan yola çıkarak ulaşılan bilgiler 2000 yılında son bulmaktadır. Acaba bu veriler, yozlaşmış Yahudi ve Hristiyan kültürünün temelini oluşturduğu Batı medeniyetinin sonu anlamında mı dır?

5 Mayıs 1998 tarihli Sabah Gazetesinde yer alan "Tarihler 5 Mayıs 2000'i gösterdiğinde Dünya, Güneş, Ay ve 5 gezegen her biri kendi yörüngesinde aynı hizaya gelecekler. Firavunlardan beri bu durum ilk defa gerçekleşecek. Ve bu olay gök cisimlerinin çekim güçlerinin birleşmesiyle, dünyada büyük felaketleri ve değişimleri netice verecek" şeklindeki İngiliz bilim adamı Julian Salt'a dayandırılan bir haber, aynı zamanda kitabı mukaddesin (Tevrat ve İncil'in) Hz. İsa'nın yeryüzüne inişi, kıyamet haberleri ve dünyanın geleceği ile ilgili gizli bilgileri içeren Apokaliptik ayetlerden mi kaynaklanmaktadır?

Şeytanların serbest kalacağını, Kudüs merkezli korkunç savaşların yaşanacağını ve büyük kıyametin 2000 yılında kopacağını ifade eden kilise kaynaklı kehanet ve beklentiler, acaba dikkatleri Batı medeniyetinin ve Siyonist hâkimiyetinin yıkılış tarihine mi toplanmaktadır?

Ve yine uçan daire UFO'lar ve uzaydan gelen garip yaratıklar'la ilgili ilginç iddiaların giderek yoğunlaşması, sadece bir rastlantı mıdır? Türkiye dahil dünyanın çok farklı yörelerinden, bu konuda hep biri birine benzeyen ve destekleyen yüzlerce ifade ve itirafların, tamamen yalan ve hayal olduğunun söylemek mantıklı mıdır?

ABD'nin 52. Bölge diye bilinen çok gizli ve geniş Hava üssünde 2 yıl sistem mühendisi olarak alışan Robert Lazar adlı kişinin, uzaylara ait 9 aracın ele geçirilip bu üste saklandığını ve incelenmeye alındığını,  18 m çapında 4,5 m yüksekliğindeki bu araçların metalik olmasına rağmen kaynak yerlilerin belli olmadığını, ve bu araçların her bakımdan dünyanın bilim ve teknoloji düzeyinden çok ileri olduğunun anlaşıldığını, 1-1,5 m boylarında 15-30 kg ağırlığında küçük gövdeli, büyük başlı, her yanı gören iri gözlü ve saçsız insanlarla karşılaştığını... Uzaylıların bu araçları bizim bilmediğimiz 115. Elementten üretilen çok özel bir yakıtla çalıştırdıklarını... Bu 155. Elementin ise yine 116. Element sayesinde çok yüksek bir enerjiye dönüştürülüp fizik ötesi (anti madde) bir alan açtıklarını ve ışık hızını aşarak, uzayda gezegenler arası binlerce yılık yolları çok kısa zamanda aldıklarını... Söylemiştir. [3]

1 Nisan 2004 CNN Türk 12:00 haberlerinde verildiği üzere Adana Vali Yardımcısı'nın bir önceki akşam evinin balkonundan 50 Dakika boyunca özel kamerasıyla çektiği, üzerinde ışık saçan anten gibi düzgün çıkıntıların bulunduğu yuvarlak ve parlak cismin de UFO olduğu konusunda kesin bir kanaat oluşmuş durumdadır.

Acaba çağımızın en büyük alimlerinden Üstat Bediüzzaman Hz.'lerinin "Hakikat katiyyen iktiza eder ve hikmet yakinen ister ki, zemin gibi semavatın dahi sekeneleri bulunsun ve zişuur sekeneleri olsun ve bu sekeneler, o semavata münasip bulunsun. Şeriat lisanında, pek çok muhtelif-ül-cins olan o sekenelere melaike ve ruhaniyat tesmiye edilir"[4]

Yani "İlahi Kudret gerçeği mutlaka gerektirir ve yaratılış hikmeti kesinlikle ister ki, yeryüzü gibi uzayın da-hem bilinçli sakinleri (orada devamlı kalan şuurlu varlıkları) bulunsun. Ve bu varlıklar, bulundukları yıldızlara uygun bir yaratılışta olsun. İslam ve Kur'an literatüründe çok çeşitli cins ve şekilleri bulunan bu tür yaratıklara genel olarak melekler ve ruhaniler diye isim verilir." O uzay ki, içinde Samanyolu gibi miyarlarca galaksi.. Her galakside güneş sistemi gibi milyarlarca yıldız ve gezegen bulunmaktadır. Bazı yıldızların ışığı dünyaya milyarlarca senede ulaşmaktadır. Dev bir teleskopla o yıldızlara baktığımızda, biz onun milyarlarca yıl önceki halini görebiliyoruz. Ve insanın kimyası ile Evrenin kimyası aynıdır.

Evet, nasıl ki, "yeryüzündeki varlıklar" denilince, madenler bitkiler hayvanlar ve insanlar gibi çok çeşitli yaratılış ve yetenekteki milyonlarca farklı yaratık anlaşılır. Bunun gibi, gökyüzündeki melekler ve ruhanilerin de milyonlarca farklı özellik ve ödevleri ve çok çeşitli biçim ve becerileri vardır.

Cenabı Hak, imtihan hikmeti gereği bazı varlıklara Rahmani, bazılarına da şeytani karakter ve kabiliyetler vermiş ve bunlar arasında bir yarışma ve çarpışma ortamına fırsat tanımıştır.

Örneğin Masonuk ve Moon tarikatı gibi bazı şer odaklarının şeytani güçlerle ve yine bazı hayır, hizmet ve hikmet ehlinin de Rahmani güçlerle ilişki ve işbirliği kurabildikleri anlaşılmaktadır.

Yine, Bediüzzaman'ın: "Şu muhteşem burçlar sahibi, müzeyyen kasırlar (süslü saraylar) hükmünde olan semavat dahi, zişuur ve zevil idrak (şuur ve idrak ehli) mahlûklarla doludur"[5] diye ifade buyurduğu, akıllı ve yıldızlara uygun yaratılışlı varlıklar içerisinde, acaba UFO'larla dünyaya geldikleri söylenen uzaylılara da işaret etmekte mi dir?

Marifetnahe sahibi İbrahim Hakkı Hazretlerinin "Cenabı Hak Utarid yıldızını semanın kâtibi yapmıştır."[6]

"Zühre yıldızının tabiatı serin, nemli ve ılımlı olup, bu yıldızın vasıfları yumuşak, sevimli, ince, zarif, neşeli, oynak, sevecen ve güzel huylu bulunmuştur. Bu yıldızın şanına düşen varlıkların, aynı vasıfları taşıdıkları görülmüştür.[7]

" Zühal yıldızına ahmak, bilgisiz, korkak, cimri, kıskanç, yalancı, tembel, hain ve zarar verici sıfatları takılmıştır. Bu yıldız ana rahmine düşenlere şans olursa, onun vasıfları, Allah'ın izniyle, bu çocuklara da geçtiği tecrübelerle sabit olmuştur. [8]

Gibi, gezegen ve yıldızların farklı tabiat ve tesirlerini ve bunların insanların karakter ve kabiliyetleri üzerindeki etkilerini haber vermekle, acaba Uzayla Dünya ilişkilerine dikkatleri mi çekmek istemiştir?

Bediüzzaman'ın: "Bir kısım ecsam-ı camide-i seyyare, yıldızlar seyeratından tut, ta yağmur kataratına kadar, bir kısım melaikenin sefine ve merakibidirler. O melaikeler bu seyyarelere izn-i ilahi ile binerler, alem-i şehadeti seyredip gezerler" [9]

Yani "Bazı madensel taşıma araç çeşitleri, bir kısım gök ehlinin uzay gemisi ve bineğidir ki, Allah'ın izniyle bunlara binerek dünyayı ve görünen alemleri gözetleyip gezerler. Gezegen yıldızlardan, yağmur damlalarına kadar çeşitli varlıklar da yine meleklerin binekleridirler.

"Balık suda, böcek toprakta yaşadığı gibi yıldızların ateşinde bile (O ortama uygun) varlıklar bulunur.[10]

"Elbette, cesedi misali giyen ve manevi hafiflik ve letafete erişen bir kısım ehli dünya (enbiya ve evliya) uzaya gidebildikleri gibi,  cesedi zahiri giyen bazı gök ehli de dünyaya gelebilirler ve gelmektedirler.

"Hz. Peygamberin Ashabıyla birlikte küffara karşı savaşmak üzere melekler gönderen ilahi hikmet ve kudret gerektirir ki, melaikelerle şeytanlar arasında bir muharebe ve Dünyanın şerli mahlûklarıyla uzayın hayırlı varlıkları arasında bir mübareze (çekişme ve döğüşme) olsun."[11]

"Madem uzaydan yere inip çıkmak oluyor. Elbette bazı kötü ruhlar, cinler ve şeytanlar da Uzay ülkelerine gitmeğe yeltenecekler. Ancak kalelerden düşmana atılan mancınık taşlarına ve işaret fişeklerine (izli top mermilerine) benzeyen ve yıldız kayması denilen engellerle defedilecektir"[12] şeklindeki Bediüzzamanın bildirdikleri ve "Doğrusu biz (cinler) uzayı yokladık ta, onu sert ve güçlü bekciler ve alevli gök taşlarıyla doldurulmuş bulduk... Halbuki (daha önce) haber dinlemek (ve gizli bilgiler edinmek) için gökyüzünün bazı yerlerine çıkıp otururduk. Fakat şimdi kim (böyle gizli haber ve bilgi) dinlemeğe kalkışırsa, (hemen) kendisini gözetleyen bir ateş topuyla karşılaşıyor.

Doğrusu, bilmiyoruz (böyle yapmakla) yeryüzündekilerine kötülük mü murat edildi, yoksa onlar için bir iyilik mi istendi?[13] Ayetleri, acaba uzaylıların UFO'larla yeryüzüne ziyaretlerinin ve bazı insanların Rahman suresi 33 ayette bildirilen "üstün bir teknolojik güçle" gezegenlere gitmelerinin ve yine şeytan ve cin tabakasının ve şeytanlarla irtibatı olan bazı kötü ruhlu insanların bir kısım bilimsel sırları çalmak üzere semavatla münasebet peyda etmelerini mümkün olduğunu mu haber vermektedir? Şimdilik sadece kurgu filimlerde seyrettiğimiz uzay savaşları, yoksa gerçekleşecek midir?

Göklerin, yerin ve ikisi içinde "dabbe"den (üretip) yaydığı şeylerin yaratılışı O'nun ayetlerindendir. O, dileyeceği zaman, onları (yer ve gök mahlûklarını bir araya) topla(yıp buluştur)maya da hakkıyla gücü yetendir"[14] ayetiyle ilgili meşhur müfessir Fahrud -Din-i Razi şöyle der;

"Bu ayetin zahirine göre Cenabı Hakkın yerde yürüyen insanlar gibi göklerde de yürüyen canlı mahlûkları vardır."[15]

İbni Abbas (RA)ın talebesi Mefessir Mücahit ise;

"Bu ayete göre göklerde de akıllı ve canlı varlıklar vardır. Çünkü ayetteki "dabbe" insan, melek ve diğer canlılara şamildir."[16]

Allame Şeyh Esirud-Din Ebu Hayan ise:

"İnsanların yerde yürüyüşü gibi, göklerde de ayakları üzerinde yürüyen canlılar vardır."[17]

İmam Zamahşeri ise;

"Cenabı Hak yerde yürüyen insanlar misali göklerde de ayakları üzerinde yürüyen canlılar yaratmıştır."[18]

İmam Ebul Fida İbni Kesir ise;

"Bu ayeti celilede geçen "dabbe" kelimesi şekilleri, renkleri, dilleri, cinsler, değişik olan insan, melek ve cinlere ve diğer bilmediğimiz mahlûkata şamildir. Cenabı Hak onları yerlere ve göklere dağıtmıştır. Dilediği zaman da bir araya toplayıp buluşturmaya kadirdir."[19]

Ebu-Suud Efendi ise;

"Cenabı Hakkın yerde yürüyen insanlar gibi göklerde de yürüyen mahlûklar yaratmış olması caizdir."[20]

Şeklinde görüş beyan etmişlerdir. Müslimi Tirmizi ve ebu Davud'da zikredilen bir hadisi şerifte geçen, "e'cüc ve me'cüc" ün, "gerçekten yeryüzündeki insanları öldürdük, haydi göktekileri de öldürelim." Diyecekleri, (füzeler şeklinde) gökyüzüne gönderdikleri okların kana bulanmış olan geri dönecekleri" şeklinde ki rivayetler de, ahir zamanda gökyüzündekilerle yeryüzündekiler arasında savaş ve benzeri ilişkiler yaşanacağına işaret etmektedir.[21]

Bu konuda Tevrat'ın Hezekiel bölümü 1. Babında anlatılanlar, hayret vericidir:

"Ve baktım ve işte, şimalden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı ve ortasında, sanki ateş ortasında ışıldayan maden. Ve onun ortasından dört canlı mahluk benzeri çıktı. Ve onların görünüşü şöyle idi: onlarda insan benzeyişi vardı; ve her birinin dört yüzü vardı.

Onların görünüşü yanan ateş közleri gibi, meşalelerin görünüşü gibi idi; canlı mahlukların arasında o ateş inip çıkıyordu ve ateş parlaktı ve ateşten şimşek çıkıyordu. Ve canlı mahluklar şimşek çakışı görünüşü gibi koşup geri geliyorlardı.

Onların dört yüzü için, yerde bir tekerlek vardı. Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi ve dördünün benzeyişi birdi ve görünüşleri ve yapıları, sanki tekerlek içinde tekerlek. Yürüdükleri zaman dört yanlarına gidiyorlardı; dönmeyerek yürüyorlardı. Tekerlek çemberleri ise yüksekti ve korkunçtu ve dördünün çemberleri çepçevre gözlerle dolu idi. ve canlı mahluklar yürüdükçe tekerlekler onların yanında yürüyorlardı ve canlı mahluklar yerden yükseldikçe tekerlekler yükseliyorlardı. Ruh nereye gitmek istedi ise oraya, ruhun gitmek istediği yere gidiyorlardı ve tekerlekler onların yanında yükseliyordu; çünkü canlı mahlukun ruhu tekerleklerde idi" denilmektedir.[22]

İlk olarak Atatürk'ün dilimize kazandırdığı ve şu anda Anıtkabir kitaplığında bulunan "Mu" uygarlığı ile ilgili belgelerden ve yine Meksika müzesinde saklanan tarihi tabletlerden anlaşılan şudur ki: Dünya üzerinde bir zamanlar son derece ileri seviyedeki uygarlıklar yaşamıştır ve bu uygarlıklar Uzaylılarla yakın temas içerisinde bulunmuşlardır.

Ünlü araştırmacı peter colosimo, "Timeles Earth" kitabında çok eski Hint kayıtlarında şunların yazıldığını anlatır:

"Ulaşılmaz yüksekliklerden (aşağıya doğru) hızla inerken çıkardığı gök gürültüsü gibi sesleri ve göz kamaştıran alevleriyle... Parlak yıldızdan gelen ateşin oğullarının arabaları göründü ve Gobi denizine indi." [23]

"Sirius" diye, Bizim güneş sistemimiz gibi, daha birçok güneş sisteminin içerisinde yaşayan çeşitli varlıkları eğiten ve yönlendiren bir sistem olarak fonksiyon gören varlıkların bulunduğu, "kozmik bir mekanizma'dan" bahsedilmektedir ki "O ışığı ile karanlığı delen yıldızdır. Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.[24] Ayetlerinin bir Sirius yıldızına işaret ettiğini haber verdiğini söyleyen araştırmacılar vardır"[25]

Acaba "Arş" diye tarif edilen, ilahi hükümranlık makamının, ve yine "Kursiy" diye belirtilen melekut alemi ve ruhsal mekanizmanın hemen altında olduğu bildirilen "Kalem" tabakası, yukarılarda takdir ve tayin edilen Rabbani projeleri taksim ve tanzimle görevli manevi memurların, kutsal hizmet mekanları mıdır? Bu konuda Muhyiddini Arabi'nin Futuhatı Mekkiyesinde ve Abdulkerim Ceyli'nin İnsan-ı Kamil adlı eserinde bu anlama yakın geniş bilgi ve şekiller vardır.

Ve bütün bunların, ilahi yönetim ve denetim altında bulunduğu unutulmamalıdır.

Tevrat'ın İbranice aslından ve Tekvin bölümünden çıkarılan

1- Dünya dışı (uzaya ait unsurlardan yaratılan ve "Ahsen-i takvim'e" uygun bulunan "Galaktik insan"

2- Balçıktan ve "yer tozun" dan (yani dünyaya ait unsurlardan) yaratılan ve Esfeles safiline- en aşağı tabaka olan yeryüzüne uygun bulunan "yeryüzü insanı" sınıflandırması oldukça ilginçtir.

Ahsen-i takvimde yaratılan insanlığın giderek Esfelis safiline ineceği, yani yüksek tabaka ve teknolojilerden aşağı derece ve dönemlere düşeceği, ancak bu düşüşün 2000'de son bulup, insanlığın yeniden yükselişe geçeceği yolundaki bilgi ve beklentiler, Hz. Peygamberimizin müjdelerine de uygun olmaktadır:[26]

Ve yine "Müsbet Maneviyat Etütlüre" sahibi M. Sadettin Evrin, Araf: 10. Ayetini delil gösterip, insan neslinin Hz. Adem'den çok önce başladığını söylemekte ve Muhyiddini Arabı'den şunu nakletmektedir. "Rüyamda tanımadığım ve hayran kaldığım bazı insanlarla Beytullahı tavaf ederken, içlerinden birisi bana yaklaşıp "Ben senin atalarındanım" dedi ve 40 bin sene önce öldüğünü söyledi. Ben, Hz. Ademden beri bu kadar geçmediğini hatırlatınca, bana "Hangi Adem'den soruyorsun.. Yakın olandan mı, uzak olandan mı?" cevabını verdi. Ve Ben o anda Resulluh'ın (SAV): "Bilinen Adem'den evvel Cenabı Hak, yüzbin Adem yaratmıştır" hadisini hatırladım. [27]

Ve yine bu büyük araştırmacı-Alim "1-Melek-insan, 2-Cin-insan gibi, beşeriyetin farklı dönem ve cinslerinden söz etmekte ve Hz. Ademin oğulları Habilin Melek-insanlardan, kabilin ise Cin-insanlardan etkilendiğini söylemektedir.[28]

Alman Filozofu Nitzsche ise, "Bugünkü insanın maymuna göre üstünlüğü ne ise, gelecekteki yüksek insanın da bize göre üstünlüğü o derecededir" demektedir.[29]

Ve yine;

Cinlerin, insanların ve kuşların kendisine boyun eğdiği [30] rüzgârların, bina ustası ve dalgıç şeytanların hizmetine verildiği[31], katran ve maden kaynaklarından istediği gibi istifade ettiği [32] Hz. Süleyman döneminde cinlerden bir ifritin, sebe melikesi Belkıs'ın sarayını, henüz yerinden kalkmadan getirebileceğini, bunun üzerine "Yanında kitaptan bir ilim bulunan" bir zatın ise "Henüz gözünü açıp kapamadan, önce getirebileceğini" söylemeleri ve getirmeleri[33] ile ilgili ayetleri, 2000 ve sonrasında zuhur edecek büyük İslam Medeneyetinde, bugün televizyonlarla ses ve görüntü naklinin mümkün, olduğu gibi, insanların ve eşyalarında aynen ve hemen nakledilmesinin mümkün olacağına bir işarettir. Mehdiyet medeniyetinin mimarı olan büyük şahsiyetin de Hz. Süleyman misali emrinde cinleri, yer ve gök ehli ruhanileri kullanabileceği rivayet edilmektedir.

Hz. Süleyman'ın cinlere hükmedebilmesi, onların sıfatına ve şartlarına girebildiğini, yani onların boyutuna geçebildiğini de göstermektedir.

Kur'anda haber verilen ve Hz. Süleyman'ya büyük benzerlikler gösteren Zülkarneyn Aleyhisselamın durumu da böyledir.

"(Biz Zülkarneyn'e) Her şeyden bir sebep verdik"[34] "(Süleyman A.S.) "Bize her şeyden bir nasip verildi" [35] ayetleri her ikisine de aynı cins nimet ve faziletlerin verildiğini

"Ey Zülkarneyn: ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın!" [36]

"(Ey Süleyman) Artık dilediğine ver, dilediğine verme..." [37] ayetleri, ikisine de ayn yetkilerin verildiğini. "Zülkarneyn: Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkânlar, sizin verdiğinizden daha hayırlıdır"[38]

"(Hz. Süleyman) Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir" dedi" [39] ayetleri ikisinin de, halkın yardım teklifine aynı tepkiyi gösterdiğini bildirmektedir.

İşte bunlar gibi Zülkarneyn A.S.'n Hz. Süleyman'a benzeyen diğer bir yönü de "iki zamanlı ve iki boyutlu" olmasıdır.

Çünkü kitaplarda, Tacındaki çıkıntılar yüzünden ona "iki boynuzlu" anlamına gelen Zülkarneyn ismi verildiği söylense de, bu pek uygun düşmemektedir. Evet "Karn" kelimesi Arapça boynuz anlamına gelmekte ise de, Arapça-Osmanlıca büyük lügat Kamus-u Okyanusta [40] aşağıdaki manaları da verilmektedir.

a- Karn: Çekirge gibi hayvanların, başlarındaki (zooloji, araştırmacılarının bir nevi haberleşme aracı olarak kullandıklarını fark ettikleri) iki uzun kıldan her birisine denir.

Bu anlamda Zülkarneyn: iki antenli, uzaklarla haberleşen ve iletişim kurabilen demektedir.

b- Karn: Güneşin ilk doğduğu sırasındaki parlak ışık hüzmelerine ve batışı anındaki son parıltısına denir.

Bu anlamda Zülkarneyn: İlk enerji sahibi, çok parlak iki ışık saçan araç sahibi demektir.

c- Karn: Bir kavmin hakimine ve Efendisine denir. Bu anlamda Zülkarneyn:  Hem yer, hem gök ehlinden bazı varlıkların efendisi demektir.

d- Karn: Zaman sürecinden vakit ve hengameye denir ki bu anlamda Zülkarneyn: İki zamanlı ve iki boyut sahibi demektir. Yani, hem dünya hem uzay şartlarına intibak edebilecek, hem insanlarla hem de ruhani varlıklarla irtibat kurabilecek kabiliyette olan demektir.

"Biz ona istediği her şeyden bir sebep (göklere çıkmak ve sorunları aşmak için araç, formül, çare) verdik[41]

Halbuki O'nun yanında (daha) nice (bilgiler ve yetenekler ve ) vardı..."[42] Ayetleri de Zülkarneyn A.S.'ın çok özel marifetlere ve yüksek meziyetlere sahip kılındığını bildirmektedir. Ve zaten Hüseyin vaız, tefsirinde Zülkarneyn'e "zahir ve batına sahip manası verilmiştir. Ki bu bizim lisanımızda "zülcenaheyn" demektedir.[43]

İşte bu nedenlerle Hz. Zülkarneyn Kur'anda anlatılan maceralı yolculuğunun, yeryüzünden ziyade gökyüzünde geçtiğini de söylenebilir.

İlahiyatçı-Yazar İskender Türe'nin kitabında da, çok mantıklı ve başarılı bir yaklaşımla, konuyu bu açıdan ele alması oldukça ilginçtir.

"Sonra başka bir yol tuttu. (Yine bir sebep izledi)

Nihayet iki sedd arsına ulaştığında, bunların önünde bir kavim buldu ki, nerde ise tek sözü bile anlamaz haldelerdi.

Dedilerki, Ey Zülkarneyn! Yecüc ve Mecüc, bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir sed yapman şartıyla sana sevgi verelim mi?

Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkanlar daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek verin, onlarla aranıza kat kat engel yapayım.

Bana demir kütleleri getirin. İki sedef'in arası eşit olunca, "Körükleyin!" dedi... Onu kor haline koyunca da, getirin bana üzerine katran (veya erimiş bakır) dökeyim, diye seslendi.

Artık onu ne aşabildiler, ne de geçebildiler."[44]

93. ayette geçen "Sedd" kelimesi, engel, baraj, dağ ve siyah bulut manalarına gelmektedir.

Yasin suresinin 9. Ayetinde de geçen "Sedd" kelimesine, "görüşü engeleyen sis ve bulut perdesi" şeklinde bir anlam da verilebilir.

Bu kelime Astronomi dilinde "Nebula" denilen, uzaydaki gaz ve toz bulutları için uygun düşmektedir.

Öyle ise "iki sed arasına ulaştı" ayeti, Zülkarneyn A.S.'ın uzayda iki gaz bulutu arası bir gezegene ulaştığı ve orada yaşayan bir kavimle karşılaştığı ve bunların Ye'cüc ve Me'cüc denen zararlı uzaylılardan kurtulmaya çalıştıkları biçiminde de anlaşılabilir.

96. ayette geçen "iki sedefin arası eşit olunca" ibaresi "dönen iki gezegenin aynı düzleme gelmesi" şeklinde yorumlanabilir.

İskender Türe'nin yaklaşımına göre, Zülkarneyn A.S. gittiği gezegendeki varlıkları, diğer zararlı uzaylılar olan Ye'cüc ve Me'cüc kavminden korumak üzere, yüksek bir uzay teknolojisiyle kor haline getirilen demir bloklarını katalizör(ayrıştırıcı) olarak kullanıp, üzerine katranlar dökerek, oradaki atmosferden daha hafif olan yanıcı ve yakıcı gazlar üretmiş ve Yecüc-Mecüc gezegeninin etrafında, onların yaklaşıp geçemeyeceği bir bulut katmanı oluşturmuştur.

Kur'anı Kerimin hem Kehf 98, hem Enbiya: 96 ayetlerinde ve pek çok hadisi şerifte haber verildiği gibi, dünyanın sonuna doğru bu engel açılacak ve Yü'cüc ve Me'cüc tepelerden (göklerden) hücuma geçeceklerdir peygamber Efendimizin bir gün "Başparmağı ile şehadet parmağını halka yapıp, işte bu gün Ye'cüc Me'cüc'ün seddinden bu kadar delik açıldı" [45] buyurması da, bu seddin' tunç ve demirden değil, gaz ve zehir bulutunun açılması gibi olduğuna işarettir.

"Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı ve onların her tepeden saldırıya başladıkları zaman..."[46] Ayeti dikkatlerimizi "yukarı'dan geleceklerine" çekmektedir. Çünkü bugün, kutuplar dahil yeryüzünün her tarafına ulaşılmış, gizli ve saklı bir yer kalmamıştır. Öyle ise Yecüc ve Mecüc, yeryüzünde değil gökyüzünde aranmalıdır. Batılılar bunlara, "Yagug ve Magug" demişler ve şeytanın zürriyeti kabul etmişlerdir.

Ebu Hayyan: "Bunların sayısı ve şekli hakkındaki sözlerin hiçbirisi sahih değildir." demiştir.

Velhasıl bunlar, aslı ve nesebi belirsiz din ve milleti tanınmaz bir beşer karışığıdır."[47]

Bu arada, güneş sisteminde 11 olarak bilinen gezegen (sönmüş ve seyyar yıldız) dışında acaba Amerikalı araştırmacı Zecharia Sıtchin'in iddia ettiği gibi, üzerinde çok akıllı uzaylıların yaşadığı bir 12. gezegen daha var mıdır? Kutsal kitaplarda kınanan ve tarihi kalıntılarda rastlanan "ara sıra yeryüzüne inen ve insanların kendilerine tapınmasına sebebiyet veren" bu üstün yaratıklar, acaba bugün UFO'larla dolaşanlar mıdır? "Allah yedi göğü ve onların dünyadan mislini arattı." [48] Ayeti acaba bazı gezegenlerde dünya benzeri bir hayata mı işaret buyurmaktadır?

Bediüzzaman Hz.lerinin hem de 50 yıl önce, Lem'alar eserinde "işte, gel, güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak"

(İşte gel ibretle bak, güneş ile beraber kendi yörüngelerinde dönen on iki gezegenin hassas ve düzenli hareketlerini seyret) sözleriyle bu bilinmeyen 12. Gezegenden açıkça haber veresinin, acaba sirius gezegeni ve kültürüyle bir ilgisi varmıdır? "Göklerin ve yerin yaratılması ile, onlarda her canlıdan türetip yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onları bir araya getirmeğe de kadirdir"[49]ayeti ise gayet açıktır.

"Evet, Onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeğe, bizim gücümüz yeter"[50]

Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. O(inkarcılar ise) bu ayet ve alametlerden yüz çeviriyorlar. [51] gibi ayetlerin haber verdiği ilmi gerçekler, yüzlerce yıl süren uzun ve pahalı araştırmalar sonucu, nasıl aynen ortaya çıkmışsa, Kur'anın diğer haberlerinin de mutlaka gerçekleşeceğinden asla şüphe duyulmamalıdır.

Çünkü "Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz"[52] Ama "Ne var ki onlar, ilmini kavrayamadıkları ve yorumu henüz kendilerine gelmemiş olan (ayetleri) yalanlamaktadır"[53]

Halbuki yukarıdaki ayetler indiğinde insanlık ortaçağ seviyesinde ve cehaletinde bulunuyordu. Hz. Peygamberimizin ne denizlerde, ne yerin derinliklerinde, ne göklerde ve ne de insan bünyesinde inceleme yapacak okulları ve imkanları da yoktu.

Öyle ise bu ayetler, Hz. Muhammed'in (SAV) kendi sözleri ve hayal ürünleri olamazdı. Bu Kur'an, geçmiş ve gelecek her şeyi ve en ince özellikleriyle bilen, ilmi ve kudreti her şeye yeten Yüce Yaratıcının fermanıydı. O nedenle, bugün yeni farkına varılan bir çok ilmi gerçekleri, Kur'an nasıl binlerce yıl önce haber vermiş ve aynen zuhur etmişse, Yeni ve Büyük bir Barış ve Bereket Medeniyetinin mutlaka doğacağı... Dünyayı kapsayacak ve tüm insanlığı kucaklayacak bir Adalet düzeninin ve döneminin yaşanacağı... Ve Efendimizin Mehdiyet müjdesinin gerçek olacağı günler de yakıdır. Şeytanlarla ve kötü ruhlarla irtibatları ve tüm planları hile ve hıyanet üzerine kurmaları nedeniyle yeryüzünde korkunç bir zulüm ve sömürü saltanatı kuran karanlık güçlerin ve kiralık işbirlikçilerin kirli ve gizli sistemleri de yıkılacaktır,

Ve artık kabul etmeli ki, Kur'anın öğrettiği bütün ahlak adalet ve ibadet kuralları haktır, hayırlıdır ve lazımdır... Ve yine Kur'anın haber verdiği gibi Kıyamet de kopacak, ahiret hayatı başlayacak ve herkes hak ettiğine kavuşacaktır.

Evet, Kur'andaki bazı surelerin başında yer alan "Elif-lam-Mim, Ta-ha, Ta-sin-mim" gibi kelimeler de, ilahi bilgi merkezindeki program kompütürlerinin kod numaraları ve şifreleri yerindedir ki, 2000'den sonra beklenen İslamın Altın Çağı'nda bunlar bir bir çözülecek ve bu günkü Batı Medeniyetini gölgede bırakacak çok yüksek uygarlıklara öncülük edecektir.


HZ ADEMDEN ÖNE ADEMLER MESELESİ

1---- Bakara 30'uncu ayette, Allah'ın meleklere, yeryüzünde bir halife yapacağını söylediği belirtilmektedir. Halife, iki anlama gelir. Birinci anlamı, giden birinin yerine gelen kimsedir. İkinci anlamı, birinin adına yönetimi ele alan, hükümdar demektir. Birinci anlam esas alınırsa Adem'den önce insanların olduğu, bozgunculukları yüzünden helak edilen o insanların yerine Adem'in yaratıldığı anlaşılır.

2----50 bin yıl harap oldu
Imâmiyye ve Sûfiyye'ye göre kitap ehlinin ve bizim indimizde meşhur olan Adem'den başka birçok Ademler vardır. Rûhu'l-me'ânî'de şöyle deniliyor: "İmâmiyye'den Câmi'u'l-ahbâr yazarı, eserin 15'inci faslında, babamız Adem'den önce daha otuz Adem'in bulunduğuna, her Adem'le diğer Adem arasında bin yıl geçtiğine, bunlardan sonra dünyanın elli bin yıl harap kalıp sonra elli bin yıl imar edildiğine, daha sonra da babamız Adem'in yaratıldığına dair uzun bir rivayet nakleder."

İbn Bâbveyh, Kitâbu't-Tevhîd'de, Ca'fer-i Sâdık'tan naklettiği uzun hadiste de Ca'fer-i Sâdık şöyle demiş: "Sen sanıyorsun ki Allah, sizden başka insan yaratmamıştır. Hayır vallahi Allah, bin kere bin (bir milyon) Adem yaratmıştır. Siz o Ademlerin sonuncususunuz."

3----Abduh'un görüşleri
Heysem, Nehc(u'l-Belâğa'y)'a yazdığı büyük şerhte, Muhammed Bakır'ın şöyle dediğini aktarmıştır: "Babamız olan Adem'den önce bin kere bin, ya da daha fazla Âdem geçmiştir." Büyük Şeyh (İbn Arabî) ise Futû-hât'ında, Adem'den kırk bin yıl önce başka bir Adem'in bulunduğunu söylemiştir.

Seyyid Reşid Rıza da tefsirinin 4'üncü cildinde, hocası Muhammed Abduh'un görüşlerini özetliyor. Abduh'a göre Nisa Suresi'nin birinci ayetinde Allah'ın, bir tek nefisten birçok erkek ve kadın yaratıp yaydığı anlatılmaktadır. Burada 

4-----İslâmî kaynaklarda özellikle tefsir ve tarihe ait eserlerde, Hz. Adem (a.s.)'dan Önce yeryüzünde insan veya ona benzer akıllı ve şuurlu bir varlığın bulunup bulunmadığı meselesi, bir ihtilaf konusu olarak günümüze kadar tartışılagelmiştir. Bu ihtilaf, Adem (a.s.)'ın yaratılışıyla ilgili Bakara Sûresi'nde zikredilen "halife" kelimesi ile meleklere atfedilen, "Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?" [Bakara, 30] anlamındaki âyetten kaynaklanmaktadır. Söz konusu âyetin nasıl bir ihtilafa yol açtığı, bu ihtilafın niçin olduğu taraflarca ileri sürülen fikirler sayesinde bilinebileceğinden önce tefsir kitapla­rında yer alan görüşler üzerinde durmak gerekmektedir. Bu konudaki görüş­ler daha çok iki madde altında toplanmaktadır: Kur'an'da Adem (a.s.)'a ve onun soyuna halife denildiğine göre, yeryüzünde Adem'den önce başka bir insan türü yaşamış olmalıdır. Bunlar yeryüzünde fesat çıkardıkları için helak edilmişler, bu se­beple de Adem ve soyu halife yani bu eski insanların halefi olmuş onların yerine geçmiştir. Melekler de Adem'in neslinin yeryüzünü fesada veren ve kan döken varlıklar olacağını bu eski insanlarla kıyaslayarak ileri sürmüşler­dir. İbn Abbas (ö.68/687)'tan nakledilen bir rivayete göre Adem (a.s.)'dan önce cinler yaşamış, daha sonra ALLAH onları yok etmiş ve yerlerine Adem ile soyunu yaratmıştır.

5-------3 MART 2008 PAZARTESI

BABAMIZ ADEM’DEN ÖNCEKİ ADEMLER

BABAMIZ ADEM’DEN ÖNCEKİ ADEMLER

İmamiyye ve Süfiyye’ye göre, Kitap ehlinin ve bizim indimizde meşhur olan Adem’den başka bir çok Adem vardır.

Babamız,Adem’den önce daha otuz(30) Ademin bulunduğuna, her Adem’le diğer Adem arasında bin yıl geçtiğine, bunlardan sonra dünyanın ellibin(50 bin) yıl harap kalıp sonra ellibin yıl imar edildiğine, daha sonrada atamız Adem’in yaratıldığına dair uzun bir rivayet nakleder.

-İbn Babveyh’in eseri: Kitabut-Tevhidde, Cafer-i Sadık’tan naklettiği uzun hadiste şöyle demiş:

“ Sen sanıyorsunki Allah, sizden başka beşer yaratmamıştır. Vallahi Allah, bin kere bin Adem yaratmıştır.Siz o Ademlerin sonuncusunuz.

-Muhammed Bakır:”Babamız olan Adem’den önce bin kere bin,(yani bir milyon) yada daha fazla Ademler gelip geçmiştir. Bize göre ilk insandan Adem’e kadar bir çok insanın gelip geçtiğini, yani insanın evrimleşe evrimleşe Arz meleklerinin boyun eğdiği mükemmel insan halife Adem düzeyine ulaştığını gösterir. Evrenin tamamı tekamül kanununa göre yaratılmıştır. Kuran’a göre üzerindeki canlıların anası olan şu dünya,dört ilahi günlüktür,yani dört büyük zamanlı evrim sonucu bu şekline gelmiştir. Canlıların özü insanda çok derin bilgi, ince hesap ve planların sonucunda süzüle süzüle tabiat kuvvetlerine hükmeden,dünyayı onaran, daima ileleyen,kalkınan bir mükemmel varlık haline getirilmiştir. Ama yine tekrarlayalımki bu uzun süre ve bizim ölçülerimize göredir.Bize göre milyonlarca yılda yaratılmış olan insan, Allah’a göre milyonlarca yılda yaratılmış olan insan, Allah’a göre bir anda yaratılmış demektir.Çünkü onun için bütün zaman bir andan ibarettir.Zamanın parçaları O’nun katında bütünleşir. Milyonlarca yıl an-ı vahide döner. Gerçeği Allah bilir


6----Yani, İmamı Rabbani Hazretleri,  Adem Nebiden önce kendi aslını, hakikâtini bulmuş bir insanın varlığından bahsetmenin mümkün olamayacağını belirtir ve Arabi’nin gördüğü şeyin aslında misal aleminde olduğuna değinir...

Arabi Hazretleri de vuku bulan olayı, son zamanlarda da gündem de olan nesil kıyametlerine  dayandırmaktadır. Yani Arabi gördüğü konuştuğu insanın Hz.Adem’ den önce çok kere var olan sonra nesil kıyameti ile yok olan bir ademle olduğunu ifade ederken, İmamı Rabbani Hz.leri ise “ Hz.Adem’den önce bir kişinin kendini tanıması mümkün değil diyerek “ olayın Misal aleminde zuhur ettiğini beyan etmektedir.

Ben bu konuyu uzun uzun düşündüm!..
Ve iki güzide Veli arasında mevzu-i bahs olanın değerlendirmesini  sizin yapmanızı istedim...


7----"Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler! Halbuki onlar (her çeşit) kuvvet bakımından olsun ve yeryüzündeki (teknik ve uygarlık) eserleri bakımından olsun, bunlardan daha üstün idiler".[1]

"Görmediler mi, onlardan önce nice nesilleri helak ettik ki, onlara size vermediğimiz imkân ve kudretleri vermiş ve onları yeryüzüne yerleştirmiştik" [2]

Mealindeki ayetler, bugünkü medeniyetten çok daha güçlü ve gelişmiş medeniyetlerin, On binlerce yıl önceleri yeryüzünde yaşadığını ve bunların bıraktıkları tarihi eserlerden de anlaşılacağını açıkça haber vermektedir

29 Aralık 2020 Salı

KABALA HAKKINDA

 Eski Mısırda Yahudilik öncesi Mısırdaki büyücülerin büyü öğretisinin adıdır.Habilin Kabili öldürmesinden sonra Kabil kötülüğün simgesi olup Kabalaya ismini vermiştir .Tevrat inip hz musanın ölümüyle hahamlar tevrata kabala öğretileri katıp tevradı bozmuşlardır

Kabalistler İslamın içine vahdetivücut anlayışı ile panteizmi bir kısım tahrikatlar yoluyla dahil etmişlerdir.Yani tanrı ile insanın aynı olduğu idda edilmektedir .Kabalistler felsefe taşı denilen basit metalleri altına çevirmeye yarayan bir formül peşindedirler 

YÜZ TANIMA SİSTEMİ HAKKINDA

 Sistem 7 çeşit psikolojik durumu analiz edebiliyor ve öğrencilerin 6 değişik davranış şekli inceleniyor .Bu sistem dünya genelinde herkes için planlanıyor.

Koşulları ve kriterleri parametreleri kim belirliyor paganlar.Bu sistemde Allah demek yasak şu anda doğu Türkistan da müslümanlar Allah dedikleri için her türlü zulme uğruyor .

Bize dayatmaya çabaladıkları dijitalizm sisteminde kişiye uzaktan 5g 6g gibi internet erişimi ile mnra aşısı içinde yükledikleri anten nanoçip sayesinde kalp krizi,beyin kanaması gibi saldırı ve cezalar verilebilecek.

26 Aralık 2020 Cumartesi

2020 YILI AŞI HABERLERİ

1- Mrna aşılarının sonraki yıllardaki yan etkileri bellimi      HAYIR

2 -Üretici  bir firma aşının yan etkisinden  sorumlumu                   HAYIR

3-Aşı olanlara virüs bulaşırmı                                          BİLİNMİYOR

4-Aşı olanlar maske mesafe hijyen kuralı devam edecekmi     EVET

5-Pfizer ilaç şirketinin yıllık geliri Kuveyt-Malezya-Yeni Zellanda-Macaristan devletlerinden dahamı büyük                                                                                      EVET

6-Bill gates-Elon Musk-Jeff Bezons gibi 10 kişinin serveti 450 milyar dolar arttımı     EVET

7-Abd ve İngiltere Pfizer ve Moderna ilaç şirketlerinin sorumluluğu muaf tutacak yasa çıkardımı    EVET

8-Moderna mrna aşı denemelerinde 13 kişi öldü

9-Doktor olmayan Bill gates aşı ve virüsle ilgili açıklama yapıyormu            EVET

10-Çinli bir firma 2 eylül 2019 da Biontech ile 100 milyon doz luk aşı anlaşması yaptımı    EVET

11-Pandemi sürecinde 4 arap ülkesi İsraille normalleşme anlaşması imzaladımı     EVET

12-Yeni dönemde silah yerine ilaçla dünya dizayn ediliyormu            EVET

13-ID2020 2 Eylül 2019 da Bill gates akıllı telefona yüklenen uygulamayla eninde sonunda çipleneceğimizi söyledimi                                                                        EVET

14-Bill Gates 5 Eylül 2019 da Biontech firmasıyla 100 milyon dolarlık aşı anlaşması yaptımı     EVET

15-Pandemi sürecinde labratuvarda tavuk eti üretidi ve üretici Bill gatesmi                 EVET

16-2011 Yılında Bill Gates dünya nufusunu aılarla azaltırması gerektiğini söyledimi      EVET




SİGARA SAĞLIK VE HARAM OLMA MESELESİ

 Erzincan’da din görevlileri ile bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız” dedi.

16 Şubat 2019 Cumartesi diyanet işleri başkanlığı

CEVAT AKŞİT: ZEHİR İÇMEK HARAMDIR

NECMETTİN NURSAÇAN: ARTIK ŞÜPHE KALMADI

PROF. DR. HAYRETTİN KARAMAN: SİGARA MEKRUH DEĞİL HARAMDIR

Alpaslan kuytul  haramdır

Sıgaraya Haram Diyen Alimler olduğu gibi mekruh diyenler hatta helal diyen Alimler vardır.

a. Deliller

Şunu hemen belirtelim ki, sigara hakkında yazan ve konuşanların çoğu sigaranın haram olduğu görüşüne varmışlardır ve sigaranın "mutlak haram" olduğunu söyleyenlerin tutundukları deliller, onun mutlak mubah olduğunu iddia edenlerin delillerinden hem daha çok hem de daha tutarlıdır. Ileride bunların tartışmasına girecek olmakla beraber bundan hemen şöyle bir sonuç çıkarmamız da mümkündür: Sigaranın hükmü "mutlak haram"la "mutlak mübah"ın orta noktasından "mutlak haram"a daha yakındır. Buna da "tahrimen mekruh" denebilir.

Mutlak haram olduğunu söyleyenler şu delilleri ileri sürüyorlar. (Sigaraya haram diyenler arasında şunları sayabiliriz: Surunbilali, Mesîri, ed-Dürrü`l-müntekâ sahibi; Salim es-Senhûrî, Ibrahim el-Lekkânî, Muhammed b. Abdülkerim, Halid b. Ahmed, Ibn Hamdûn; Necmeddin el-Gazî, Kalyûbî, Ibn Allân; Ahmed el-Behûtî (el-Mevsû`âtü`l fıkhıye, Kuveyt X/101 -102))

1. Hadis-i şerife soğan ve sarmısak için: "şu iki bitkiden yiyenler mescidimize yaklaşmasın, çünkü insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar" buyurulmuştur. (Bu ve benzeri hadisler için bk. Müslim, mesâcid 68-78.)

Sigaranın kokusu soğan ve sarmısaktan daha az rahatsız edici değildir ve üstelik sürekli ve kalıcıdır. Insanlarla devamlı beraber olmak zorunda olan melekler de vardır. Sigara içen insan kısa zamanda ağız kokusunu gideremez. Ağzı kokarken de camiye gelmesi yasaklanmıştır. Bu da onun sürekli camiye gelmemesini gerektirir. Böyle sonuçlara sebep olan birşeyin haram olmaması düşünülemez.

2. Buna bağlı olarak her türlü canlıya ve öncelikle de insana eziyet vermek haramdır. Ayet-i Kerime`de : "Mü`min erkekler ve Mü`min kadınlara haketmedikleri bir şeyle eziyet edenler şüphesiz açık bir buhtan ve günah yüklenmişlerdir" (K. Ahzâb (33) 58 ) buyurulmuştur. "Her eziyet veren ateştedir" denmiştir. Sigara içenler içmeyenler için küçümsenmeyecek bir eziyettir. Özellikle de sigara içen bir es, içmeyen hayat arkadaşı için bitmez tüKerimez bir eziyettir.

3. Eza veren şey aynı zaman da pisliktir. Pis olan bir şeyin hakkı ise haram kılınmaktır. Ayette "habis (murdar) şeylerin haram kılındığı bildirilmiştir. (K. A`râf (7) l57 ) Hz. Peygamber de soğan ve sarmısağa kokularının ağır olmasından ötürü "şu iki habis bitki" diye tabir etmiştir. (Bk. Müslim, Mesacıd 76) Rahatsız edici koku sigarada da fazlasıyla vardır. Öyleyse o da "habis"tir. Habis olan şeyleri ise Allah haram kılmıştır.

4. Sigaranın teneffüs edilen kısmı dumandır, yani ateştir. Oysa bunların yenilmesi ve içilmesi haramdır. Ayette haksız yere yetim malı yiyenlerin karınlarıyle ateş yiyecekleri söylenirken, (K. Nisa (4) 10. ) ateşin bir ceza aracı olduğu anlatılıyor. Bu ise helâl bir nimet olamaz. Keza "Artık semanın açıkça bir duman getireceği günü gözle" (K. Duhân (44) l0.) denirken dumanın (duhân) yine bir ceza ve tenkit aracı olduğu anlatılır. Suçlulara ceza aracı olarak yaratılan şeyler insanlar için nimet olamazlar. Hz. Peygamber`de sıcak yemekten hoşlanmazlar ve "Allah bize ateş yedirmemiştir" derlerdi. (Benzer hadis için bk. el-Hindî, Kenz. VN/109)

5. Sigara hiçbir faydası bulunmayan safi bir israftır. Allah`ın insanların kıyamını (yaşayabilmelerini) sağlaması için bahsettiği "mal`ın (K. Nisâ (4) 5.) ziyanıdır. Bazan çoluk çocuğunun nafakasını kısmaktır. Oysa pekçok ayet ve hadislerle hem israf hem de malı ziyan etmek yasaklanmıştır. (Bk. K. En`âm (6) l41; A`râf (7) 31; Hadis için bk. Buhari, zekât 18; Müslim, Akdiye 14.) yani haram kılınmıştır. Dolayısı ile bu durumda olan sigaranın da haram olması iktiza eder.

6. Sigara abesle iştigaldir. Allah ise insanları boş yere (abesle iştigal için) yaratmadığını bildirmiştir. (K. el-Mü`minûn (23) 115)

7. Sigara "bid`at" tır. Çünkü bid`atın bir göstergesi de, yapıldığında ona karşılık bir sünnetin kaybolmasıdır. Sigara için insanlarda önemli bir sünnet olan ağız temizliği kaybolmaktadır. "Her bid`at ise dalalettir. Her delalet de cehennemdedir". (Müslim, Cum`a 43; Ebu Davud, Sünnet 5.) Cehenneme müncer olan bir şeyin haram olması gerekir.

8. Sigara Islam alemine Hiristiyan ve Yahudilerden geçmiştir ve onların bir uygulamasıdır. Oysa müslümanlar başkalarına benzemekten menedilmişlerdir. Binaenaleyh, sigara bu açıdan da menedilmiş yani haram kılınmış olur.

9. Hepsinden önemlisi, sigara insan için zararlı bir şeydir. "Bütün zararlılar ise haramdır" Gerçekten de bu gün artık sigaranın kimseye yarar sağlamadığı, aksine pek çok zararlarının olduğu tıp uzmanlarınca ortaya konmuştur. (Sigaranın zararları konusunda ISAV`da tertib edilen (26.10.199l ) sempozyuma sunulan tebliğlere ek olarak ayrıca bk. en-Nesîmî, age. I/343 vd.) Zararlılarda aslolan hükmün "haram" olacağında ise Islâm alimleri arasında adeta ittifak vardır. Çünkü "zarar ve zarara mukabıl zarar yoktur. (Mecelle md. l9 )Allah "Kendi kendinizi öldürmeyin" (K. Nisâ (4) 29 ) "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" (K.Bakara (2) 195 ) buyurmuştur.

10. Sigara bütün bütün sarhoş etmese dahi bir nevi gevşeme ve uyuşturma tesiri yapmaktadır. Bütün sarhoş ediciler haram olduğu gibi, uyuşturucu ve fütur verici şeyler de haramdır. Ne var ki, sigara içene, sarhoş edicilere verilen ceza verilemez.

11. Hadis-i şerifte "Helâlın da haramın da belli olduğu, aralarında şüpheli şeyler bulunduğu, onlardan sakınanın dinini ve ırzını koruduğu, onlara düşenin ise harama düşecegi..." bildirilmiştir. (Buharî, Iman 39; Müslim, müsâkât 107.) Sigara ise en azından böyle bir durumdadır ve netice itibariyle harama götürür.

12. Sigara konusunda Islâm Halifesinin yasaklaması mevcuttur. şeriate muhalif olmayan konularda veliyyu`1-emrin isdar edeceği buyruklara şer`an uyma zorunluluğu vardır, aksine hareket ise naslarla haram kılınmıştır. Binaenaleyh, sigaranın da haram olması gerekir.

13. Sigara insanı, Allah`ı zikretmekten ve O`na karşı kulluk görevlerini ifa etmekten alıkoyar. Sigara tiryakisi oruca çok zor tahammül eder. Bu yüzden pek çok kişi oruç tutmaz. Itikata hiç cesaret edemez. Allah`ın zikrinden alıkoyan birşey ise batıldır, haramdır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre her yıl 4,9 milyon kişinin, sigara nedeniyle oluşan hastalıklar yüzünden yaşamı sona eriyor. 2025 yılında bu rakamın 10 milyona çıkması bekleniyor. Bu rakamın 7 milyonunun Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde olacağı belirtiliyor. 1.25 milyar sigara tiryakisi olan dünyada, bu rakamın 2025 yılında 1.6 milyar kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde sigara içen sayısının % 30’larda olduğu ve 17 milyon kişinin bağımlı olduğu iletiliyor. Sigarayı bırakmaktan çok bırakmaya karar verme aşaması zorlu oluyor ve bu nedenle kesinlikle destek alarak bırakmaya çalışmak büyük önem taşıyor. Memorial Antalya Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Mehmet Parlak 09 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü nedeniyle önerilerde bulundu.

10 saniyede etki ediyor

Türkiye’de yılda 100 bin yani günde 300 ve bir saatte 12 kişi sigaranın etkileri nedeniyle zamansız yaşama veda etmektedir. Sigarada bağımlılık yapan nikotin maddesidir ve bu madde 10 saniye içinde beyindeki reseptörlere ulaşarak esrar, eroin ve kokain kullanımındaki etkiyi gösterir. Nikotin beyne ulaşır ulaşmaz keyif veren, konsantrasyonun ve hafıza yeteneklerinin artmasını sağlayan dopamin ve noradrenalin salınımına yol açar. Bu keyif verici etkiler, kişiyi sigara içmeye devam etmeye yönlendirir. Böylece kısa sürede nikotine bağımlılık gelişir. İlk nefesten 20 gün sonra insanlar fiziksel ve psikolojik bağımlı hale gelir ve 2 saatte bir nikotin alınmazsa huzursuzluk, uykusuzluk, sinirlilik, titreme, çarpıntı ve baş ağrısı gibi nikotin yoksunluk sendromu yaşar.

Organların fonksiyonu bozuluyor

Her bir sigarada vücut için zehirli, tahriş edici, kanser yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştıran 4000’den fazla kimyasal madde vardır. Bunlardan 50 tanesinin doğrudan kansere sebep olduğu ispatlanmıştır. Sigara içmek kısa süre içerisinde yaşam kalitesini düşürmektedir. Sigara dumanında bulunan karbon monoksit gazı, kanın oksijen taşımasına engel olur. Bunun sonucunda sigara içenler egzersiz sırasında daha çabuk yorulurlar ve organların fonksiyonunda ve yapılarında bozulma meydana gelir.

Sağlık sorunları çıktığında iş işten geçmiş oluyor

Sigaranın kalıcı zararları uzun süre sonra ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle sigara içen kişiler, tehlikenin bilincinde olmadan içmeye devam eder. Sağlık sorunları kendini gösterdiğinde ise geç kalınmış olur. Sigara içenlerde, içmeyenlere göre akciğer kapasitesinde yılda 2 misli bir düşüş yaşanmaktadır. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı KOAH, 40’lı yaşlarda ortalama 10 paket yıl sigara kullanan kişilerde ortaya çıkmaktadır. Sigara KOAH ve astımlı hastalarda nüks ve hastanede yatışlara sebep vermektedir. KOAH ilerledikçe hareket kabiliyeti düşer ve hasta efor sarf edemeyecek hale gelir. Sigara; kalp, damar hastalıkları, inme ve akciğer kanseri başta olmak üzere birçok kanser türlerine de neden olmaktadır. Buda yaşam kalitesini düşüren kronik rahatsızlıklara ve başta kanserle birlikte gelen erken ölümlere yol açmaktadır.

Felç olma riskini artırıyor

Sigara içenlerde kalp krizi geçirme riski 3 kat artmaktadır. 65 yaş öncesinde kalp damar tıkanıklığı nedeniyle olan ölümlerin yarısı sigara yüzündendir. Sigara, kan dolaşımını ve damarları anında olumsuz etkiler. Tansiyon ve nabız yükselir, sindirim sistemini olumsuz etkilenir ve damarlarda daralma nedeniyle deri sıcaklığı azalır. Beyin damarı hastalıkları ve felç olma riski artar. Bacak kangreni ve impotansa neden olur.

Bıraktıktan 7 sene sonra yüksek akciğer kanserine yakalanma riski ortadan kalkıyor

Erkeklerde tüm kanser türlerine bağlı ölümlerin % 35, kadınlarda ise% 15’inin nedeni sigaradır. Akciğer kanserine bağlı ölümlerin ise % 95 nedeni sigaradır. Sigara içenlerde 22 kat riskli durumdadır. Yüksek akciğer kanseri riski, sigara bırakıldıktan 7 sene sonra normale dönmektedir. Sigara içenlerde akciğer kanseri dışında; ağız, dil ve dudak, gırtlak-yemek borusu, pankreas, böbrek, mesane, prostat ve rahim ağzı kanseri görülmektedir. Hiç içmediği halde dumana maruz kalanlarda ise enfeksiyon, solunum yolları rahatsızlıkları, KOAH ve kanser riskleri artmaktadır. Sigara ayrıca erken doğum, düşük, yeni doğanlarda düşük vücut ağırlığı, kısırlık ve doğum kontrol hapı kullananlarda kalp krizi geçirme riskini artırmaktadır. Sigara içmek, solunum yollarının direncini düşürdüğü için özellikle çocuk ve hamilelerde enfeksiyon, bronşit ve zatürreye neden olabilir.

Destek alarak bırakmak en doğrusu…

Sigara içen insanların % 80’e yakını sigarayı bırakmak ister. Bunların % 20-30’u her sene dener. Fakat destek almadan sigarayı bırakanların oranı yalnızca % 3-5 arasındadır.Fiziksel bağımlılığı kırmak için kişiyi 2-3 ay içerisinde sigaradan birden ve tamamen ayırmak gereklidir. Sigarayı bırakma, ilaç tedavisi hekim kontrolü ve danışmanlığında uygulanmalıdır. Sigaranın psikolojik bağımlılığı, kendini ‘el-ağız alışkanlığı’ ve gündelik yaşamda duyguları sigara ile eşleştirmeler olarak göstermektedir. Bunlar ise kişinin güçlü iradesi ile çözümlenebilir.



Bu Konuda Uzman Doktorlar

Sosyal Medya Hesaplarımız
  • Facebook
  •  
  • Instagram
  •  
  • Twitter
  •  
  • Youtube
  •  
  • LinkedIn
© 2020 Memorial Sağlık Grubu