5 Aralık 2018 Çarşamba

Ahilik kültürü

Fatih Sultan Mehmet, Edirne’de bulunduğu sıralarda bir gün bir şeyler satın almak ve esnafı teftiş etmek için çarşıya çıkar. Bir dükkâna girer ve, “Bana yağ, peynir, zeytin verir misin?” diye sorar. Esnaf büyük bir titizlikle karşısındaki zatın dileğini yerine getirmek üzere tezgâhın arkasına geçer ve sadece yağ alarak geri çıkar. Fatih Sultan Mehmet, meraklanır… “Diğer malzemeler siz de yok mudur?” diye sorar. Esnaf ise büyük bir hürmetle “Vardır beyim, vardır… Ama, ben size verdiğim yağ ile siftahımı yapmış oldum, yan komşuma ise sabahtan beri hiçbir müşteri gelmedi. Arzularınızın diğerlerini ise onun dükkânından karşılarsanız, o da siftah etmiş olur, işlerimiz bereketlenmiş olur” der.
Ahilik kültürü dediğimiz şey işte budur… Empati kurabilmek, diğerkâm olabilmek, kendisinden başkasını düşünmek, paylaşmak, yardımlaşmak, el vermek, omuz vermek… Peygamberî bir düstur olan “Hayırda yarışmak” işte insanların arasındaki rekabet kültürüne bambaşka bir boyut katmış, insanların birbirlerini ezmek, tüketmek, bitirmek için değil, ancak birbirlerini büyütmek için çabalaması gerektiğini bizim zihnimize nakşetmiştir. Kapitalist sistemin temelinde bulunan kirli ve paslı çarkın üzerindeki cıvatalarda, “Üretim, üretim, üretim” yazar, “Kâr, kâr, kâr” yazar… Kapitalist sistemin aktörleri, birbirlerini ezebilmek, tüketebilmek, aşağıya bastırmak için mücadele ederler... Oysa, İslam medeniyetinin köklerinden beslenen, Ahilik kültürüyle bezenmiş insanlar ise “Ben siftah ettim, komşum ise etmedi. Arzularınızın kalan kısmını ondan yaparsanız, o da siftah edebilir” diyecek kadar yüce gönüllüdürler. Hayırda yarış, sadece ekonomik sistemin çarkları içinde olacak diye bir kural yok elbette. Elimizi attığımız her boyutta, her sistemde, her sektörde, siyasette, kültürde yarışırken hayırda yarışacağız, hayırla yarışacağız, hayırlısını ortaya koyacağız.
Ürettiğimiz bir ürün, ortaya koyacağımız bir değer eğer insanlar için hayırlıysa bunun neticelerini ve karşılığını Cenab-ı Hak’tan umarak daha çok çalışmaya devam edeceğiz.
Siyasette de bu böyle… Birbirimizin ayağını kaydırmak, kibirle, egoyla insanları ezmek, daha çok milletvekili çıkaracağız diye miting meydanlarında olmadık şaklabanlıklar yapmak kesinlikle bir siyaset tarzı olarak karşımızda olmamalı.
Haddimizi bileceğiz, hesabımızı bileceğiz mesela…
Hayırda yarışmak bile haddimizi bileceğimiz bir kavramlar silsilesi ile gerçekleşecek. Çünkü öncelikle kendimizi bilmemiz, nefsimizi bilmemiz, daha sonra kendimizi tanımamız lazım…
“Nefsini bilen Rabbini bilir” diye ifade edilen İlahi düsturun gerçek manası budur.
Oturacağımız koltukları, kuracağımız koalisyonu milletin hayrına olacak bir yarış kulvarı oluşturmak için çabalayacağız. 16 yıldır bu ülkenin temeline hiçbir harç koymadan, sadece inşaat sektörü üzerinden oluşturulan kalkınma modelini terk edip, katma değeri yüksek, teknolojik özellikleri zirve noktada, Ar-Ge ve inovasyon modeliyle dünyaya kolayca açabileceğimiz ürünleri hayatımıza sokacak bir üretim modelini, kalkınma modelini benimseyeceğiz. Siyaset, temiz kalabilenler için temiz, kirlenmek isteyenler için ise kirli bir çark… Bu çarkın dişlileri arasında ezilmeden, bu ülke insanının hayrına olabilecek gelişmeleri herkes gibi biz de yürekten arzuluyoruz.
Bulundunuz noktada hayırda yarışabilmek adına her şeyi yapmak gerekir. Zira attığınız adım küçük olabilir ama, yaptığınız hizmetlerle tarihe damga vuracak ve imza atacak koskoca bir ideali kolayca gerçekleştirirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder