28 Aralık 2018 Cuma

İSTİŞARENİN ANLAMI VE ÖNEMİ

İSTİŞARENİN ANLAMI VE ÖNEMİ
    
Gönül birliği; gaye birliğini, gaye birliği; fikir ve görüş birliğini, görüş birliği de; eylem ve güç birliğini meydana getirir. Bu bakımdan cemaat düzenine ve teşkilat disiplinine girmek ve istişare/danışma ve değerlendirme toplantıları tertip etmek, oldukça önemlidir ve hatta başarının temelidir. Ancak; istişarenin bilinçli ve disiplinli yapılması gerekmektedir. Bu nedenle önce istişarede yapılması ve sakınılması gereken durumları bilmelidir.
A- İstişarede Mutlaka Uyulması ve Yapılması Gereken Durumlar:
1- Gündem mutlaka belirlenmeli ve “ne maksatla toplanıldığı ve hangi amaca ulaşılmaya çalışıldığı?” toplantıya katılanlara önceden bildirilmeli ve gündem anlaşılmış olmalıdır. İstişare konusuyla ilgisi ve bilgisi bulunmayanlar bu toplantıya çağrılmamalıdır.
2- Amaçlanan hedefe yetişmeye veya ortaya konulan problemi çözmeye yarayacak, her türlü teklif ve tasarılar, orijinal fikir ve teoriler, samimiyetle ortaya konulmalıdır.
3- Ortaya atılan teklif ve teorilerden bize göre yararsız veya tutarsız olanların ise, yine münasip bir dille tenkidi yapılmalıdır. Bu konuda "Tenkit meşru tahkir memnudur." Yani yapıcı ve uyarıcı ikaz ve itirazların güzel ve gerekli olduğu, ancak hakaret ve haksızlık edici davranışların yanlış ve yasak olduğu unutulmamalıdır.
4- Teklif edilen çözüm önerilerinden, açıklanması gereken yerler, öneri sahiplerinden tekrar sorulmalı, tasarımları hakkında daha geniş bilgi alınmalıdır.
5- Bu tür istişare toplantılarında, kurula sunulan teklif ve temennileri özet halinde yazacak bir kâtip üye bulunmalı ve gerektiğinde münasip proje sahipleriyle daha geniş görüşme imkânlarına zemin hazırlanmalıdır.
6- Toplantıya katılanların, o konuda özel ve orijinal bir fikri yoksa bile, toplantıda dinlediği ve beğendiği görüş ve önerileri teyit ve teşvik edici veya eksikleri bütünleyici konuşmalar yapmaları da yerinde ve yararlıdır.
7- Başkan olan kişi; hem belirli aralıklarda, hem de toplantı sonunda, yapılan önerileri özetlemeye, bunların ortak noktalarını tespit etmeye ve asıl amaca ulaştıracak projenin şekillenmesine yarayacak fikirlerin gelişmesine öncülük yapmalıdır.
- Çünkü başkan demek; her işi bizzat üstlenen değil, yükünü taksim ederek hafifleten…
- Farklı kabiliyet ve karakterdeki insanlar ve muhalif gruplar arasında denge kurabilen...
- Teşkilat mensupları içerisinde hakem ve organizatör rolü oynayabilen...
- Rakiplerinin ve muhaliflerinin tenkitlerinden bile ders alıp, yanlışlarını düzeltebilen...
- Yetkilerini; insanları harcamak, hizmet ve marifet ehlinin yolunu tıkayıp devre dışı bırakmak gibi, nefsi kararlar doğrultusunda kullanmaktan sakınabilen ve birileri hakkında karar verirken, kendisini onların yerine koyabilen kişidir.
Zira Efendimiz (SAV): "Kişi kendi nefsi için istediğini, başkaları için de istemedikçe olgun mü'min olamaz" buyurmaktadır.
“Ey müminler! Allah için Hakkı (ve haklıyı) savunan (hâkimler ve yetkililer) ve mutlaka adalet ve hakkaniyetle şahitlikte bulunan kimseler olun. Herhangi bir kavme (partiye, meşrebe, tarikata veya kişiye) olan kininiz, (kırgınlık ve kızgınlığınız) sakın sizi adaletsizliğe sürüklemesin!.. (Karar verirken his ve heyecanlarınızla değil, aklınız ve vicdanınızla davranın, İslâm'ı esas alın ve mutlaka) Adil olun ki takvaya yakışan budur... Her halde Allah'tan korkun. Çünkü O bütün yaptıklarınızdan haberdardır."[1] hükmü asla unutulmamalıdır.
8- Yapılan istişareler sonucu bir plan üzerinde karar kılınırsa, hemen ardından bunu program ve paylaşma takip etmeli ve “hangi işi kimlerin yapacağı” tespit edilmeli ve mutlaka herkes ekip/grup çalışmasına alışmalıdır.
"Allah'ın (rahmet ve inayet) eli cemaat (ve teşkilat)la beraberdir. Öyleyse her kim (cemaat ve teşkilattan) ayrılırsa, o kişi kendisini cehenneme atmıştır"[2] Hadisine kulak asmalı, kişisel ve keyfi hareketlerden sakınmalı ve ekip çalışmasına katılmalıdır.
9- İslâm'ın temel esasları ve merkezi teşkilatımızın genel amaçları yanında, asıl bu ekiplerimizin özel ve bireysel görev ve sorumlulukları da ortaya konulmalı ve mutlaka bir çalışma takvimi ve görev taksimi yapılmalıdır. Yani hangi işlerin kimden sorulacağı, ekip ve elemanların sorunları ve sıkıntıları için kime başvuracağı belli olmalıdır.
10- İstişareler sonucu alınan kararların tatbikata koyulmaması ve oluşturulan ekiplerin hizmete sokulmaması, yani her şeyin sözde ve kâğıt üzerinde kalması halinde, teşkilata ve başkana olan güvenin sarsılacağı ve bundan sonraki istişarelerin ciddiyetini kaybedip, laubalilik ve laçkalığın başlayacağı unutulmamalıdır. Bu konuda;
Hz. Nuh, inkâr eden kavmine: "Siz ve ortaklarınız yapacağınız işi (görüşmek ve kararlaştırmak üzere) toplanın... Ki sonunda yapacağınız işler size pişmanlık ve perişanlık (sebebi) olmasın!.. (İyice düşünüp değerlendirdikten sonra, verdiğiniz kararı ve) Hükmü bana tatbik edin!.. Ve asla mühlet de vermeyin!.."[3] ayeti de bizlere;
a) Yapılacak işleri, önce ehliyle istişare edip görüşmeyi,
b) İstişaresiz ve plansız işlerin, pişmanlık ve zararla neticeleneceğini,
c) Tatbik edilmeyen kararların, hiçbir işe yaramayacağını ve hedefe götürmeyeceğini,
d) Ve alınan kararların, mühlet verilmeden ve geciktirilmeden hemen uygulamaya koyulması gerektiğini anlatmaktadır.
B- İstişare Sırasında Asla Yapılmaması Gereken Davranışlar:
1- Görüşme ve tartışmaları gündem dışına taşırmamalı ve gereksiz yere konuyu dağıtmamalıdır. Yüzlerce meseleyi konuşup, ama hiçbir karara varamamaktansa, bir konuyu görüşüp karara bağlamak daha hayırlıdır. Felaha ve kurtuluşa erecek; "Olgun ve onurlu mü'minlerin yersiz ve yararsız söz ve davranışlardan uzak duracağı"[4] unutulmamalıdır.
2- Aklına yatmadığı veya yanlış bulduğu teklif ve tasarıları tenkit ederken, arkadaşlarının gururunu kırıcı veya alaya alıcı söz ve davranışlara yanaşmamalıdır.
3- O toplantıya, sadece kendisini tanıtmak ve bilgiçlik taslamak veya şahsi başarı ve becerilerini kanıtlamak maksadıyla katılmamalıdır.
4- Toplantıyı hafife alan, lüzumsuz gören ve genel ciddiyet ve samimiyeti gideren tavırlar takınılmamalıdır.
5- O cemaati kendi şahsi heves ve hesaplarına alet etmekten ve sadece nutuk çekme arzusunu tatmin edeceği hazır bir kalabalık olarak görmekten şiddetle sakınmalıdır.
6- Ve hele grup üyelerini ve istişareye katılan kimseleri etkileyerek, kendi otoritesini gerçekleştirmek, teşkilatı gayrı meşru yollarla ele geçirmek gibi, kötü niyet ve gayretler asla taşımamalı ve şahsi sorunlarını böyle umumi toplantılarda tartışmamalıdır.
"Siz nefsinizi övmeyin (ve kendinizi tezkiye etmeyin)! İçinizden kim makbul ve muttakî ise, Allah onu bilip durmaktadır."[5]
7- Cemaatin moralini bozucu, kafalarını bulandırıcı veya kendisi dışında herkesi suçlayıcı ve karalayıcı konuşmalardan kaçınmalı ve bu ruhi hastalıktan kurtulmalıdır.
8- Görünüşte dava adamı ve teşkilat mensubu bilinip, ama aslında kişisel makam ve menfaatleri için bu cemaati istismar amacı güden “özel grup ve kliklerin” veya kendi ailesinin ve yakın çevresinin sözcüsü gibi konuşmamalı, onların avukatlığına soyunmamalıdır. Kişisel ve keyfi davranışlarını ve yanlışlarını meşrulaştırmak amacıyla, bu cemaat ve teşkilatı kullanmaya kalkışmamalıdır.
9- Kınanmak, azarlanmak ve hatta bazı haklarından mahrum bırakılmak endişesiyle, haklı ve hayırlı bildiği gerçekleri söylemekten korkmamalı ve yanlış gördüğü hareketleri tenkit etmekten geri durmamalıdır.
10- Bu tür istişare toplantıları eğer gizlilik gerektiriyorsa, yapılan konuşmalar, tartışmalar ve alınan kararlar, yetkili makamlarca ilan edilinceye kadar, asla açıklanmamalı ve başka yerde anlatılmamalıdır.
Evet; her iş ve ibadet ancak samimiyet, ciddiyet, gayret, sabır ve metanetle başarıya ulaşır. Bunlardan birisinin bulunmadığı işler, mutlaka yarım kalır. Çünkü iş yapıyor görünenler değil, gerçekten iş görmek ve hizmet etmek isteyenler kazanır. Gerekli ve yeterli hazırlıkları görmeden, her türlü sebeplere riayet etmeden, çeşitli vasıta ve vesileleri denemeden, becerikli ve bereketli iş yapmak ve hele yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağında rasgele hizmet ve hareketlerle başarıya ulaşmak imkânsızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder